Hayatta yaptığımız her şeyin bir nedeni vardır. Bu yüzden doğal olarak insan çağlar boyu merak etmiştir: Ben neden varım? Bazı erkekler kadınların peşinden, bazı kadınlar paranın peşinden koşar; bazıları da başka şeylerin. Yine de bu kovalamacaların hepsi aynı yerde sonlanır: Mutluluk.
Aristoteles der ki “Hayatın anlamı ve amacı, tüm insanlığın hedefi ve sonu mutluluktur.”
Bu görüş doğrultusunda sağduyumuz, varoluş nedenimizi, gelmiş geçmiş en zeki insan olarak kabul edilen kişiye sormamızı gerektirmez mi? Öyleyse mutluluğun sırrı, dahiliğin canlı örneği olan birinden daha iyi kime sorulabilir?
İlginizi çekebilir: Albert Einstein’ın Beyni Nasıldı? Tuhaf Hikayesi Nedir?
Einstein’ın Mutlu Hayat Formülü
Einstein ölümün merhametsiz kollarına düşmeden birkaç gün önce, asistanı -Dukas- onu “başını bile kaldıramayacak kadar acı içinde” bir hastane yatağında buldu.
Buna rağmen ertesi gün, ölümünden 24 saat önce, Einstein “Dukas’tan gözlüğünü, kağıtlarını, kalemlerini istedi ve birkaç hesaplamayı not etmeye devam etti.”
Meşhur biyografi yazarı Walter Isaacson’ın belirttiği üzere “çalışabildiği kadar çalıştı ve acıları dayanılmaz hale geldiğinde” son kez “uykuya daldı”. Gerçekten de Einstein en sevdiği şeyi (çalışmak) yaparken öldü. İşte böyle olaylar kişinin karakterini yansıtır.
Einstein “Dehanın yüzde biri ilham, yüzde doksan dokuzu terdir.” der. Büyük bir isim haline gelen kimsenin tesadüfen o hale gelmemesi bir tesadüf değildir. Sonuçta Einstein’ın da dediği gibi: “Sadece saplantısı olan kişiler, sonuç olarak adlandırılan şeye ulaşır.”
Bana büyük birini gösterin, ben de size saplantılı birini göstereyim. Ayrıca bir takıntıdan daha “büyük” ne olabilir ki?
Bu nedenden dolayı, Einstein’a mutlu bir hayatın sırrı sorulduğunda, soruyu soran kişi uzun ve sıkıcı bir cevap beklediği halde, Einstein cevabını kısa ve kolay tutmuştur:
“Eğer mutlu bir hayat sürmek istiyorsanız bir amaca bağlanın, insanlara ya da eşyalara değil.”
İşte Einstein’ın mutlu hayat formülü.
Çalışmak – Hayatı Fırtınalardan Koruyan Nihai Sığınak
Aynı trene binenlerin sonunda aynı istikamete ulaşması gibi büyük kişilerin benzer düşüncelere sahip olmasına da şaşırmayız. Einstein ve Newton -muhtemelen gelmiş geçmiş en büyük iki bilim insanı – yaşamın fırtınaları ile yüzleştiğinde aynı mutluluk formülünü kullanmıştır.
1665’te bubonik (hıyarcıklı) veba Londra’yı vurur. Dünya daha önce hiç böylesi ölümcül bir salgınla karşı karşıya kalmamıştır. Tıpkı günümüzdeki pandemi yüzünden dükkanların ve üniversitelerin kapatılması gibi, aynı koşullar o zaman da yaşanmıştı. Gerçekten tarih tekerrürden ibaret.
Dünya gözle görünür bir şekilde harap olurken Isaac Newton mutlu hayat formülünü uyguladı. Nasıl mı? Hayatını soyut bir hedefe odakladı, fiziksel insanlara ya da somut şeylere değil. Üstünden yaklaşık olarak 18 ay geçtikten sonra ise Newton bilimde devrim yaratacaktı.
Daha sonra Newton’a yerçekimi kanununu nasıl keşfettiği sorulduğunda şöyle cevap verdi:
“Sürekli düşünerek.”
Özetle Newton, kendi yıldızını, çoğu zaman sağı solu belli olmayan hayat yerine, sonsuza kadar sabit kalan soyut bir amaca bağladığı için, hayatın fırtınalarından gerçekten korunabileceği bir sığınak buldu.
İlginizi çekebilir: Isaac Newton Kimdir?
Einstein’ın karısı Elsa öldüğünde, Einstein doğal olarak yıkılmıştı. Sonuçta Walter Isaacson’ın kitabında söylediğine göre Elsa, Einstein için bir tür anne figürüydü. Isaacson: “Elsa ona ne zaman yemek yiyeceğini ve nereye gideceğini söylerdi. Bavullarını hazırlardı ve cep harçlığını verirdi. Toplum içindeyse ona ‘Profesör’ diye seslenerek onu korurdu.” Neyse ki Einstein’ın mutlu hayat formülü, kendisi için, hayatın fırtınalarından kaçabileceği bir sığınak görevi görerek işe yaradı. “Çalışabildiğim sürece, şikayet etmemeliyim ve etmeyeceğim çünkü çalışmak bu hayata anlam veren tek şey.”
İlginizi çekebilir: Hem Einstein Hem de Darwin Kuzenleriyle Evlendi
Sonuç Olarak: Zihinle Hayal Kurmak + Bedenle Onu Yakalamak = Mutlu Bir Yaşamın Formülü
Ermiş bir insana tüm dünyevi zevklerden vazgeçtiği için iyi hissedip hissetmediği sorulmuş, o da şöyle cevap vermiş: “Kendimi iyi hissettirecek kadar değil ama bunun yerine artık kötü hissetmiyorum.”
Einstein’ın özlü mutlu hayat formülünden yola çıkarak tümüyle kavradığı şey, şuna indirgenebilirmiş gibi gözüküyor:
“Mutluluk” podyumda parlayan bir süper modele benzetilebilir. Memnuniyet ise modelin gece eve dönüp bütün makyajını sildiği andır.
Ya da başka bir ifadeyle Sokrates’in dediği gibi “En azıyla yetinen en zengindir.”
Aslında hayattaki en iyi şeyler, bedava olmanın yanında, bir “şey” bile değildir. Sonuçta hiçbir el aşka dokunamamıştır, hiçbir göz barışı görememiştir, hiçbir burun hayalleri koklayamamıştır. İşte Einstein’ın mutlu hayat formülünün DNA’sı da budur.
Karıncayiyenden zebraya kadar, “hayal kurma” derecesine erişebilen tek varlık insanlardır. Üçüncü gözümüz ile gönlümüzü ve ruhumuzu verdiğimiz bir amacı, gözlerimizin önünde hayal edebilmemiz, “zihin” denilen büyülü bir hediyeye sahip olmamızın asıl nedenidir.
Bu görüş, en iyi şekilde, klasik bir oyun olan “The Secret of Freedom”daki bir karakter tarafından özetlenebilir:
“Bir insan hakkında önemli olan tek şey o insanın zihnidir. Geri kalan her şey bir domuzda ya da atta bulunabilir.”
Belki de sadece satın aldığımız şeylere değer verdiğimizi belirten deyişte bir gerçeklik payı vardır.
Belki kayda değer hedefler hayal etmek için aşk ve inanç gibi doğuştan ücretsiz gelen diğer soyut zevkleri hafife alıyoruz. O hedeflere hayatımızı bağlamaktan bahsetmiyorum bile.
Örnek vermek her zaman talimatları sıralamaktan daha iyi olduğu için, belki de bu metni bitirmek için aradığım fırsat, Einstein’ın mutlu hayat formülünü kullanıp hayatın acımasız fırtınalarından kurtulan bir arkadaşımı anlatarak gerçek hayattan bir örnek vermektir.
Üniversitedeki en yakın arkadaşlarımdan biri, en büyük ayrılıklardan birini tecrübe etti. Lise aşkı ve nişanlısı onu başka bir kadın için terk etti. Arkadaşımın yıkıldığını söylemek bile durumu hafife almak olur. Yine de bir şekilde Maya Angelous’un büyük Harika Kadın görüşünü hayata geçirdi.
Nasıl mı?
Adeta şüphe ve korku tuvalinden yükseldi, üstündeki ölü toprağını attı, bütün zamanını ve enerjisini çalışmalarına yöneltti. Yaklaşık bir yıl sonra Loyola Hukuk Fakültesinden kabul aldı.
Şimdi ise mutlu bir evliliğe sahip olmasının yanında aynı zamanda başarılı bir avukat. Kısacası arkadaşım Einstein’ın mutlu hayat formülünü uyguladı.
Ana Fikir
Einstein matematiğe gönülden bağlı olduğundan, mutluluğu bir denkleme indirgemeden duramadı. “Oyunun kurallarını öğrenmelisiniz,” dedi ve ekledi, “sonra da herkesten daha iyi oynamalısınız.”
Sevgili okuyucu, görünüşe göre kurallar, Hayat Oyunu ele alındığında, bizim -hayal gücü ile donatılan tek canlının- özellikle soyut bir amaç doğrultusunda hareket etmemizi yani hayal kurmamızı talep ediyor.
Bu düşünce, Einstein’ın bu kadar ileriye giderek “hayal gücü bilgiden daha önemlidir” demesini de açıklayabilir. Özetle hayatını bir hayale bağlamak-onun peşinden koşmak görkemli bir çaba gibi gözükmeyebilir ancak Einstein’ın belirttiği gibi yine de böyle bir yol izlemek en iyisidir.
En önemlisi, zaferden trajediye kadar hiçbir ölümlünün gelecekte onu nelerin beklediğini bilmediğini düşünürsek akıl, hayatınıza bir tekne ve amacınıza atılacak bir demir olarak davranmanızı söyler. Çünkü bu ikisi sırayla yaşamınızın fırtınalarında bir denge sağlayacaktır.
Uzun lafın kısası, Einstein’ın mutlu hayat formülü şu sözlerle özetlenebilir:
En iyi yaptığınız şeyi bulun, sonra onu yapmak için dikkatinizi çoğunu nasıl o konuya yönelteceğinizi öğrenin, daha sonra dikkatinizin çoğunu o alanda ustalaşmaya harcadığınız için birisinin size ödeme yapmasını sağlayın.
Zehra Güzelhan
Bunlar da ilginizi çekebilir
İnsanlar Görünüşlerinden Ne Kadar Mutlu?
Bilime Göre Mutsuz İnsanların 13 Şaşırtıcı Alışkanlığı
Öfke Nedir? Öfkenizi Nasıl Kontrol Edebilirsiniz?
Yorumlar 1