Amerika 90 kiloluk bir zayıflama ile kurtarıldı! İlk Yenilmez: Kaptan Amerika filminin özel efekt ve gürültülü bir montajdan ibaret olmadığını görmek muazzam bir zevkti. Elbette CGI efektleri bolca vardı. Fakat bu efektler olmadan böyle bir film olacağını söylemek de çok mantıksız olurdu.Gelişmiş bir film yapmaya özen göstermişler bu apaçık. Önemsediğimiz şey ise sadece karakter değil karakterin hikaye ile birlikte olan ağırlığı. Çizgi roman filmlerinin sınırsız geleceğine doğru ilerlerken, bırakın da bu “Thor” veya “Yeşil Fener” yerine bir ilham kaynağı olsun diyoruz.
İlk Yenilmez: Kaptan Amerika kelimesi Marvel hayranları için büyük önem taşıyor. Zaten demir adam, Thor ve Hulk’dan ilham alan filmler vardı. Hatta bunlardan bi tanesi geçtiğimiz senelerde çıkan “Ant-Man ve Wasp” filmiydi. Bu film, kutup buzuna gömülü devasa bir uçan kanadın keşfedilmesiyle başlıyor. Eldivenli bir el buzu süpürürken bir anda karşısında Kaptan Amerika’nın kalkanını görüyor! Bu filmin konusu ikinci dünya savaşı sırasındaki başlangıç hikayesini ve maceralarını ele alıyor. Eminim ki kriyojenik şekerlemeden sonra yeni günde yeniden haçlı seferleri için canlandırıldığını devam filmlerinde keşfedeceğiz.
Steve Rogers cılız bir Brooklyn çocuğu!
O dönemin çizgi romanlarında sahillerde kaslı erkeklerin zayıf erkeklere zorbalık yaptığı reklamlar yer alıyordu. Bu reklamları Charles Atlas isimli bir vücut geliştirmeci veriyordu. Filmimizin başkarakteri yani Steve Rogers (Chris Evans) zorbalar tarafından sürekli dövülen cılız bir Brooklyn çocuğuydu. Bu halde olmasına rağmen Amerika’yı Nazilere karşı savunmayı hayal ediyordu. Temel askeri eğitimde durmadan fiziksel kısımlarda başarısız oluyordu. Fakat mangal gibi bir yüreği ve çok zeki bir kafası vardı. Bu tabii ki Albay Phillips’in (Tommy Lee Jones) ve gizli bir hükümet programında yer alan Erskine (Stanley Tucci ) isimli professörün dikkatini çekiyor.
Başlarda Albay Phillips, Steve fazla zayıf olduğu için memnun olmasa da sonradan razı oluyor. Hiç vakit kaybetmeden ve hiçbir açıklama yapılmadan Erskine’ın laboratuvarında bir makineye bağlanıyor. Makinede geçirdiği işlemler sonucunda ise adeta bir Mr.Universe’e dönüşüyor. Oldukça görünür olan kırmızı beyaz çizgili ortasında yıldız olan bir kalkanı benimsiyor kendine tabii ki bu kalkanın özel güçleri de olduğu söyleniyor (yalnızca doğru konumlandırıldığında).
Steve’ın dönüşümünden önce ve sonraki sırdaşı dopdolgun kırmızı dudaklarıyla o dönemin tam bir klasik askeri pin-up’a benzeyen Peggy Carter’ı (Hayley Atwell) unutmamak lazım. Kendisi Steve ile birlikte Steve’ın gençliğinde dayak yediği mahallelerde geziyorlar. Bu gezi esnasında yakınlaşıyorlar. Tabii ki bu yakınlaşma bazı marvel hayranlarının hoşuna gitmedi. Böylece film 13 yaş ve üzeri için uygun hale geldi.
Asıl konuya gelecek olursak;
Filmi tüm tüm kaliteli çizgi romanlardaki gibi gerçekten kötü bir adam ile mücadele edilen tam donanımlı bir hikaye. Bu kendi ordusunu kontrol eden ve Hitler’i bile aşmak isteyen Johann Schmidt (Hugo Weaving) adlı bir Nazi komutanı. Bu komutanın süper silahlar yaratma üzerine bir hayali var.Her çizgi romanın drama kuralına uygun olarak Kaptan Amerika tabii ki de bu Nazi Komutanı Schmidt ile karşı karşıya gelecek. Schmidt ile tekrardan görüyoruz ki kötü adam söz konusu oldu mu Nazilerden daha kötüsünü bulamazsınız!
Film Marvel mitolojilerinden vazgeçmiyor. Kaptan Amerika’ya yardımcı Bucky Barnes’ı (Sebastian Stan) yaratıyor ama bu sefer bucky’i çocuk olarak görmüyoruz. Koca adam olmuş resmen! Ayrıca Erskine’ın araştırmalarında ona yardımcı olan ve Demir Adam’ın babası olacak olan Howard Stark (Dominic Cooper) ile tanışıyoruz. Başka bir II. Dünya Savaşı Kahramanı olan Nick Fury (Samuel L. Jackson) çizgi romandaki yerini filmde de göstermekten çekinmemiş.
Kaptan Amerika’nın bu filmdeki maceraları birinci sınıf CGI ile üretilmiş ve çoğu kez bi süper kahraman filminden daha gerçekçi olmuş hala aşırı absürt kaçmış şeyler var. Fakat daha kontrollü. Hem hangimiz süper kahraman filmlerinin absürt olmamasını istiyoruz ki! CGI 6 metrelik Chris Evans’ı dikey olarak zorlanmış 90 kiloluk bir zayıflığa indirgeyerek ve onu dramatik bir şekilde Kaptan Amerika’ya dönüştürerek filme muazzam bir hava katıyor. Bunun daha da güzel yanı bunu hatasız bir şekilde yapıyorlar. Filmde Evans’ı gerçekte olduğu gibi gösteren tek bir çekim olduğundan şüpheliydim. Ancak Kaptan’ın gerçek Evans olduğunu öğrendim. Sağlam şişmişsin Evans!
Filmden keyif aldım. Sıradan şehir manzaralarından vazgeçip 1940’ların dekorlarını ve kostümlerini takdir ettim. Yönetmen Joe Johnston (“October Sky” ve “Jumanji”) anlatıyı muazzam devam ettirmiş. Bir dizi sansasyonel set parçasının izleniminden ziyade geniş bir hikaye oluşturulmuş; en azından ben öyle düşünüyorum. Marvel biraz kafası varsa bunu “Iron Man” kalıbına sokacaklardır. Mümkünse bunu 2 boyutlu olarak düşünün.
Meriç ÇAPAR
Bunlar da ilginizi çekebilir
Marvel Filmleri Doğru Sırayla Nasıl İzlenir?
Bir Zamanlar Hollywood’da Film İncelemesi
High Life Film İncelemesi – Robert Pattinson sonsuzluğun ötesine gidiyor