Uganda, potansiyel bir altın madeni sahasında ön arama araştırmalarını 2022 yılında tamamladığını duyurdu. Bu araştırmanın bulguları, Uganda’nın 31 milyon ton altın cevheri yatağına sahip olduğunu gösteriyor. Rafine edildiğinde bu, 320.158 ton saf altın verebilir. Bu altın yatağının değeri 12 trilyon doların üzerindedir.
Bunu duyan ülkeler neden daha çok afrikayı sömürge haline almaya çalışıyorlar.
Afrika kıtasının büyük çoğunluğu İngiltere, Fransa, İspanya ve Portekiz tarafından sömürgeleştirilmiştir.
Etiyopya ve Liberya gibi ülkeler, yukarıda listelenen ülkelerce sömürgeleştirilmedikleri için benzersizdir; ilki 1930’larda kısa bir süre için Mussolini’nin İtalyası’yla savaşmak zorunda kaldı, ancak bu olabildiğince kısaydı.
Neredeyse tüm Afrika ulus devletleri bambaşka kabilelerden oluşmuştur. Bu oluşumların heterojenliği, içsel bütünlüklerini oldukça zayıf hale getirmiştir.
Ayrıca emperyalizm işinin bu grupların uyumluluklarına çok az ilgi gösterdiğine de dikkat çekmek yerinde olacaktır. Tek önemli olan bu yerlerin kaynaklarının maksimum kazanç için kullanılmasıydı.
Kaynakların kullanımı bu Avrupa ulusları için büyük bir ödeme gününe yol açtı.
Portekiz ve Fransa zenginliklerini Angola, Mozambik, Senegal, Kamerun, Mali, ve Fildişi Sahili’ne borçludur. Sömürgeleri olmadan, bu ülkelerin üçüncü dünya ülkelerinden farkı olmadığını belirtmekte fayda var.
Hitler içe doğru dönerek faşizmin adını kötüye çıkarmaya karar verdiğinde, emperyalizm modelinin artık sürdürülebilir olmadığı netleşti, Afrika kıtası genelinde çeşitli milliyetçi hareketlere yol açarak bu ülkelerin bağımsızlıklarını kazanmasına sebep oldu.
Ancak burada akıllara durgunluk veren şey, 20. yüzyıl emperyalizminin ne kadar sömürücü olursa olsun, değerli mineraller ve kaynaklar söz konusu olduğunda sadece yüzeyi kazımış olmasıdır.
Eski efendileriyle yollarını ayırdıklarından beri, bazı Afrika ülkeleri muazzam altın, uranyum, demir cevheri, bakır, elmas ve elbette petrol rezervleri keşfetti.
Ve bu değerli emtiaların keşfi yeni bir dizi sorun yarattı. Sierra Leone, Zaire, Nijerya, Gana, Ruanda and Liberya’da gerçekleşen darbeler, karşı darbeler ve iç savaşlar bunun açık örnekleridir.
Birleşik Amerika Devletleri’nin müdahalelerine ve çok sayıda Afrika ülkesini istikrarsızlaştırmada rolü olan Uluslararası Para Fonu ve Dünya Bankası’nın rolüne dikkat çekmeyi de ihmal edemeyiz.
Öyleyse bunu neden gündeme getirdiler?
Tarihçesi hakkında çok az bilgisi olanlar için Uganda, yaklaşık bir yüzyıl kadar İngiltere sömürgesiydi.
Bu Doğu Afrika ülkesi olağanüstü güzelliğiyle Afrika’nın incisi lakabını almıştır.
Bir süre, yirminci yüzyılın başlarında Yahudi halkı için bir yerleşim yeri olarak tartışıldı.
Darbelerden payına düşeni almış olsa da, 70li yıllarda Milton Obote Idi Amin tarafından kovulduğunda, büyük ölçüde istikrarlı bir ülkeydi.Vitol ve Glencore gibileri, değerli metalleri uzaklara taşırken bir dereceye kadar istikrarsızlık yaratmak için birbirinden farklı asi gruplara para dağıtmaya başlayacaktır.
Çoktan Afrika’da varlık gösteren Çin, altın rezervlerinin bol miktarda olduğu bölgelerin istikrarsız hale getirilmesinde de rol oynayacaktır.
Amerika, alışkın olduğu üzere, ülkede fakirliğin en yüksek olduğu kesimlere nüfuz etmek için STK gibi görünen ajanlarını gönderecek ve mümkün olduğunca çok istihbarat toplarken sosyal programlara ödeme yapacaktır.
Çok yakında, İngiliz ve Amerikan gazetelerinde Robert Museveni rejiminin ne kadar baskıcı olduğu ve onu dize getirmek için neler yapılması gerektiğine dair haberler okumaya başlayacaksınız.
Rakip adaylara maddi destek sağlanacak ve genç nüfusu onlara oy vermeye teşvik etmek amacıyla CNN ve BBC’de oldukça yoğun bir şekilde yer verilecektir.
Burada anlatmak istediğim, hayat Ugandalılar için bir daha asla aynı olmayacaktır.
2003’te Irak’ta ve 2011’de Libya’da yaşananları hatırlayanlar nadir bulunan emtialara fazlasıyla sahip olmanın bir nimet değil bir lanet olduğunun farkına varacaklardır.
İnsan bu hikayenin mutlu bir sonu olmasını umuyor. Ancak tarih bize durumun böyle olmayabileceğini söylüyor.