Teleskopun yanı sıra, astronomi alanı için en önemli buluş kameraydı. Bir kamera ile, gökbilimciler artık defterlerinde karaladıkları zar zor anlaşılan gözlemlere güvenmek zorunda kalmadılar. Bunun yerine, tek bir kareyi analiz etmek ve tüm ayrıntılarını çıkarmak için haftalar harcayabildiler.
O zamandan beri, gökbilimciler evrenin en inanılmaz nesnelerini ve fenomenlerini lenslerinde yakaladı. Bazıları ise tarihe geçti.
Makaleye geçmeden En iyi, Astronom, astrofizikçi ya da gökbilimciler listemize göz atabilirsiniz.
İşte Evrenin En İnanılmaz Astronomi Fotoğrafları:
Güneş Sisteminin Doğuşu
Önceden, gezegenleri oluşturan süreç sadece matematiksel modellemelere ve bilgisayar simülasyonlarına dayanarak tahmin edilebiliyordu. Daha sonra, 2014 yılında, gökbilimciler süreci her zamankinden daha ayrıntılı olarak fotoğraflayabildiler.
Fotoğraf, yıldızın malzemesi artık yerleştikten sonra yeni doğmuş bir yıldızı -burda HL Tauri görünmekte- çevreleyen ön gezegen diski sergiliyor. Disk boyunca ayrı ayrı halkalar fark edebilirsiniz. Bunlar yakında oraya gelecek gezegenlerin yörüngelerini gösteriyor.
Peki en şaşırtıcı olan şey ne?
Bu sistem gezegenleri şekillendiriyor ve HL Tauri daha bir milyon yıldan yaşlı bile değil! Bu fotoğraf sayesinde, gökbilimciler artık gezegenlerin yıldızlarının oluşumundan hemen sonra oluştuğunu düşünüyorlar.
Supernova 1987A
Evrendeki en büyük yıldızlar öldüklerinde, patlarlar. Bu patlamaya süpernova denir ve milyonlarca veya milyarlarca ışıkyılı uzaklıkta görülebilir. Ne yazık ki, 1987’den önce, sadece bu mesafelerden süpernovaları gördük, bu yüzden onlar hakkında topladığımız bilgiler çok sınırlıydı.
Daha sonra, 1987’deki soğuk bir kış gecesinde, çeşitli gözlemciler, sadece 166.000 ışık yılı uzaklıkta, Samanyolu’nun bir uydu galaksisi olan büyük Macellan Bulutunda süpernova haline gelen mavi bir süper devden gelen ışığı gördüler.
SN 1987A, 1604’te Kepler’in Süpernovasından bu yana Dünya’ya en yakın olan süpernovaydı. Bu nedenle, bir yıldızın ölümünü ayrıntılı olarak incelemek için mükemmel ve nadir rastlanan bir fırsattı.
Bugün süpernovalar hakkında bildiklerimizin çoğu SN 1987A’dan geliyor. Gökbilimciler böyle bir patlamaya yol açan tüm adımları öğrendiler, bu patlamaların Dünya’daki yaşam için gerekli elementleri yarattığına dair de inkar edilemez kanıtlar elde ettiler ve hatta patlamada yaratılan nötrinoları (elektronlara benzer parçacıklar, ancak çok daha zor) tespit edebildiler.
Europa’daki Çatlaklar
9 Temmuz 1979’da NASA’nın Voyager 2 uzay aracı Jüpiter’i geçti ve gezegenin uydularından biri olan Europa’nın ilk yüksek çözünürlüklü görüntülerini ortaya çıkardı. Düşük yoğunluğu nedeniyle, bilim insanları Europa’nın önemli miktarda suya sahip olduğunu biliyorlardı. Bununla birlikte, Güneş’ten uzaklığı (Dünya’dan 5,2 kat daha fazla), birçok bilim insanının Europa’nın tüm suyunun donmuş olduğunu düşünmesine neden oldu.
İlginizi çekebilir: En İyi Bilim İnsanları ve Buluşları
Buna göre, Voyager 2, Europa’nın yüzeyinin düzinelerce belirgin karanlık çizgiyle kaplı olduğunu gösteren bir fotoğrafını Dünya’ya gönderdiğinde tüm bilim dünyası şaşırdı. Europa’nın topografik bir haritası bu çizgileri buzda büyük çatlaklar olarak tanımladı.
Benzer özellikler, buzun altındaki sıvı okyanus onu parçalara ayırdığında, suyun çatlaklar arasında akmasına ve donmasına neden olduğunda Dünya’nın buz tabakalarında da görülüyor.
Bilim insanları şimdi Europa’nın yüzeyinin altında birkaç kilometre derinliğinde bir sıvı su okyanusunun var olduğuna inanıyorlar. Orda yaşam olabilir mi?
Süper Kütleli Bir Kara Deliğin Etrafında Dönen Yıldızlar
Yay A*, Samanyolu’nun merkezinde gizemli bir astronomik radyo kaynağıdır. Uzun zamandır Yay A*’nın bir kara delik türü olduğu varsayılmıştır. Süper kütleli bir kara delik.
Genellikle kara delikleri, en büyük yıldızlar süpernovaya dönüştüğünde geride kalanlar olarak düşünürüz. Yaklaşık 10 Güneş kadar büyüklüktedirler. Bununla birlikte, süper kütleli kara delikler Güneş’in kütlesinin milyonlarca (ve bazen milyarlarca) katıdır.
2002 yılında, süper kütleli kara deliklerin varlığı, uluslararası gökbilimcilerden oluşan bir ekip tarafından, Yay A* etrafında yörüngede dönen bir yıldızın inanılmaz bir fotoğrafı çekildiğinde kesin olarak doğrulandı.
Ürkütücü bir görüntü. Yıldız, boş bir alan yaması etrafında dönüyor gibi görünüyor, ancak yaklaşık olarak saniyede 5.000 kilometre hızla hareket ediyor
Bu yıldızın yörüngesinin haritalanması, bilim adamlarının Yay A*’nın yer çekimi alanını araştırmasına olanak tanıdı. Bu fotoğraf, diğer galaksilerin merkezlerinde ortaya çıkan gizemli kütle konsantrasyonlarının da süper kütleli kara delikler olduğunu dolaylı olarak doğruluyor.
Hubble Deep Field (Hubble Derin Alanı)
Hubble Uzay Teleskobu, dünyanın en işlek teleskoplarından biridir. Bu nedenle, bilim insanlarının 1995 yılında 10 gün boyunca teleskopu tamamen boş bir alana yönlendirmeye karar vermeleri oldukça şaşırtıcıydı. Şaşırtıcı bir şekilde, ortaya çıkan görüntü hiç de boş değildi.
Neredeyse 3.000 gök ada içeriyordu, hepsi daha önce algılanamayacak kadar zayıftı. Görüntüde gördüğünüz hemen hemen her ışık noktası bir galaksidir. Bazıları o kadar uzak ki, 10 milyar yıl önceki görüntülerine bakıyoruz ve oluşumlarının ilk aşamalarını görüyoruz.
Dahası, görüntüde daha yakın galaksiler de ortaya çıktıkça, esasen evrenin bir zaman çizelgesine bakıyoruz. Hubble Deep Field gökyüzünün küçük bir kısmıdır (Ay’ın yaklaşık 1/30’udur). Bu nedenle, içinde bulunan çok sayıda gök ada, evrenimizin ne kadar geniş olduğunu dair bir işaret.
Kurşun Kümesi (Bullet Cluster)
Gökbilimciler bir galaksiye baktıklarında, galaksideki yer çekimi her zaman yıldızların ve gazın gösterdiğinden çok daha güçlü çekime sahiptir. Bu tutarsızlık astrofizikteki en büyük gizemlerden biridir. Ama karanlık maddenin varlığı ile bu çözülebilir.
Karanlık madde, herhangi bir ışıkla etkileşime girmeyen varsayımsal bir parçacıktır. Ancak birçok kişi evrendeki maddenin çoğunu içerdiğine inanmaktadır. Karanlık maddenin var olup olmadığı hala tartışmaya açıktır, ancak 2006’da çekilen bir fotoğraf bu fikrin lehine ciddi kanıtlar sunmaktadır.
Kurşun Kümesi adı verilen bu fotoğraf, çarpışmanın ortasındaki iki galaksi kümesini yakaladı. Çarpışma, yıldızların gaz ve tozdan ayrıldığı eşsiz bir düzen yarattı.
Gaz ve toz bir galaksideki kütlenin çoğunluğunu oluşturduğundan, en güçlü yer çekimi çekimini sergilemelidirler. Bununla birlikte, yer çekimi yıldızların etrafına odaklanır, bu da evrende hala görünmez bir ağırlık olduğu anlamına gelir.
İlk Karadelik Fotoğrafı
Bir kara deliğin fotoğrafını çekmek imkansız gibi geliyor. Sonuçta, tanım gereği, kara delikler sıfır ışık yayar. Ancak, bir kara deliğe düşen gaz ışık azıcık da olsa ışık yayar. Einstein’ın genel görelilik teorisi, bir kara deliğin parlayan gaz arasında bir “gölge” veya “silüet” yaratacağını ve bunun fotoğraflanabileceğini öngörür.
Bu hedef inanılmaz derecede loş olduğu için, Dünya büyüklüğünde bir teleskop gerektirir. Şaşırtıcı bir şekilde, Event Horizon Teleskopu’ndaki bilim insanlarının yaptığı tam olarak buydu.
Teleskoplar arasındaki mesafeye eşit bir çapa sahip dev bir teleskopu taklit etmek için dünya çapında sekiz teleskopu senkronize ettiler. Özenli bir şekilde veri işlemeden sonra, ortaya çıkan fotoğraf tarihe geçti.
Bu fotoğraf, Dünya’dan yaklaşık 55 milyon ışık yılı uzaklıkta, M87 galaksisinin kalbinde oturan, Güneş’in kütlesinin 6,5 milyar katı olan süper kütleli bir kara deliği gösteriyor. Olay ufku (kara deliğin sınırı), Einstein’ın teorisi tahmin ettiği şekilde doğruladı.
Kozmik Mikrodalga Arka Planı
Büyük patlamadan sadece 380.000 yıl sonra, evrenin sıcaklığı ve yoğunluğu, ilk fotonların (ışık parçacıkları) uzayda ölçeklendirilmesi için yeterince düşmüştü. Evren genişledikçe, bu fotonlar daha büyük dalga boylarına yayıldı.
Bugün onları mikrodalgalar olarak gözlemliyoruz, bu yüzden onlara Kozmik Mikrodalga Arka Planı (İngilizce’de CMB) diyoruz.
CMB 1965 yılında keşfedilmiştir. Ancak 1989’da CMB’nin panoramik haritasının yanı sıra ayrıntılı ölçümler yapmak için bir uydu fırlatıldı. Takip eden yıllarda daha ayrıntılı haritalar oluşturulmasına rağmen, bu tüm dünyayı büyüleyen bir haritaydı.
Sadece büyük patlamanın izlerini taşımakla kalmıyordu, aynı zamanda büyük patlama teorisini resmen olarak doğruladı.
VAR! Plakası (The VAR! Plate)
1923’ten önce, Samanyolu’nun tüm evren olup olmadığından veya başka galaksilerin var olup olmadığından emin değildik. Gökbilimciler diğer galaksileri gördüler, ancak sadece “bulanık” yamalar olarak gördüler.
Bu nesnelerden biri Andromeda galaksisiydi. Ekim 1923’te, ünlü astronom Edwin Hubble, o zamanlar dünyanın en büyük teleskopu ile Andromeda’ya odaklandı. Galaksiyi bir cam plaka üzerinde fotoğrafladı (o zamanlar astronomi fotoğrafları böyle çekiliyordu).
Dikkatli bir analizden sonra, bir yıldızın önceki gözlemlerinden bu yana parlaklığını değiştirdiğini fark etti. Bunlara değişken yıldız denir ve bu özel tip mesafeyi belirlemek için kullanılabilir. Bu bulgudan heyecan duyan Hubble, plaka üzerine “VAR!“(”değişken” anlamına gelir) yazısını yazdı.
Andromeda’ya olan mesafeyi hesapladı ve Samanyolu’nun menzilinin çok dışında olduğunu buldu. Bununla birlikte, evrenin muazzam bir şekilde geniş olduğu fark edildi. Şimdi gözlemlenebilir evrende 100 milyar galaksinin olduğunu tahmin ediyoruz.
Güneş Tutulması (1919)
Yer çekimi ışığı bükebilir mi?
Bu radikal bir fikir, ama genç Albert Einstein bundan emindi. Einstein’ın genel görelilik teorisi sadece astronomide bir devrim başlatmadı, tüm fiziği sonsuza dek değiştirdi. Newton yer çekiminin etkilerini tanımlayabilse de, Einstein esasen şu soruyu yanıtladı “Yer çekimi nasıl oluşuyor?”.
Onun fikrine göre, uzay bir trambolin gibidir. Üzerine ağır bir nesne (Güneş gibi) koyarsanız, alan bükülür. Dünya gibi diğer nesneler daha sonra yörüngede dönerler, çünkü sadece uzayın doğal eğriliğini takip ederler.
Teori kağıt üzerinde ne kadar inanılmaz olursa olsun, bilimsel topluluğun elbette kanıtlara ihtiyacı vardı. Einstein’a göre, Güneş’in yer çekiminin Güneş’in arkasındaki yıldızlardan gelen ışığı çarpıttığını kanıtlayabilseydik, teorisi doğrulanırdı. Bununla birlikte, böyle bir deney sadece güneş tutulması sırasında yapılabilir, böylece Güneş’in yoğun ışınları yıldızları gizlemez.
Mayıs 1919’da, genel görelilik teorisinin yayınlanmasından üç yıl sonra, tam Güneş tutulması meydana geldi. Einstein’ın talimatı altında, ünlü astronom Arthur Eddington tutulmanın bir fotoğrafını çekti ve arkasındaki yıldızların yerini işaretledi.
Ancak, yıldızlar olması gereken yerde değildi, bu da ışıklarının büküldüğünü gösteriyordu. Einstein haklı çıktı ve fotoğrafı ölümsüzleştirildi.
Utku Emre KOCAİBİŞ
Yorumlar 8