Konfüçyüs takma adı ile anılan Kong Fuzi’nin öğretilerinin etik ve ahlaki felsefe üzerindeki etkisi binlerce yıldır yayılmakta ve hatırlanmaktadır. Konfüçyüs, MÖ 551’de Lu krallığında (şimdi Çin’in Shandong Yarımadası) orta düzeyli bir adamla cariyesinin evladı olarak dünyaya geldi.
Yüksek statülü bir evde önemli bir yardımcı olan Konfüçyüs’ün babası, Konfüçyüs henüz 3 yaşındayken ailesini yoksulluk içinde bırakarak hayatını kaybetti. Konfüçyüs’ün kişisel yaşamındaki kargaşa, yönetici sınıfın asırlık gelenek ve normlarının yıkıldığı Lu’da, siyasi ve kültürel değişikliklere yansıdı.
Genç Konfüçyüs, bir zamanlar gelişen Zhou kültürü ile ilişkili geleneksel ritüel ve törenlerdeki ustalığıyla ün kazandı. Zhou’nun dini törenlerden kişisel görgü kurallarına ve etik davranışlara kadar her şeyi içeren ritüel kurumları olan Li’nin önemi konusunda aristokrat genç erkeklere ders vermeye başladı.Ona göre bir adam ancak Li yoluyla bir junzi, gerçekten yardımsever ve yetenekli bir kişi veya bir “beyefendi” olabilirdi.
Devamında Konfüçyüs, Lu Dükü’nün danışmanı oldu ama Dük’ün ve Konfüçyüs’ün etik anlayışları uyuşmadı. Bu yüzden Konfüçyüs ve onun yardımcıları, Lu’yu bozulmaz bir hükümdar arayışında bıraktı.
15 yıl boyunca Konfüçyüs, her biri bir hayal kırıklığı olduğunu kanıtlayan, ancak Konfüçyüs’e etik dünya görüşünü daha da geliştirmesi için geniş fırsatlar sunan farklı liderlere danışmanlık yapmak üzere eyaletten eyalete seyahat etti. Konfüçyüs 15 yılın ardından Lu’ya döndü ve burada daha fazla öğrenci topladı. Konfüçyüsçülüğün temelini oluşturan ritüel, müzik, tarih ve şiir üzerine metinler de dahil olmak üzere Zhou kültürünün klasiklerini düzenledi.
Konfüçyüs’ün MÖ 479’da ölümünden kısa bir süre sonra, takipçileri, en değerli sözlerini Analects adlı eserde yayınlamaya karar verdiler. Biz de Analects’te yer alan en meşhur 5 alıntıyı sizinle paylaşmak isteriz.
“Sana yapılmasını istemediğin bir şeyi, başkasına yapma!”
Konfüçyüs, kişinin hayatını yaşayacağı tek bir tavır seçmesi istendiğinde, “karşılıklılık” olarak çevrilebilecek, aynı zamanda “anlayış”, “empati” ve “sevgi dolu nezaket” olarak da tercüme edilebilen Çince Shu kelimesiyle yanıt verdi.
Berkeley’deki California Üniversitesi’nde profesör olan ve “Han Çini Düşüncesinde Okumalar” kitabının yazarı olan Csikszentmihalyi’ye göre ,Konfüçyüs kural temelli bir filozof değildi. Aristoteles gibi bir erdem ve ahlak felsefecisiydi.
Aristoteles yüce gönüllülük ve cesaretten bahsederken, Konfüçyüs iyilik, doğruluk, ritüel ve saygıdan bahseder. Bu nedenlerle Konfüçyüsçü felsefeyi tek bir kurala indirgeme pek de yerinde bir davranış değildir.
Konfüçyüsçüler için Shu, “iyilikseverlik”, “insanlık” veya “iyilik” anlamına gelen ve erdemli bir yaşamın ayırt edici özellikleri olan Ren’i geliştirmek için temel gereksinimdir.
Csikszentmihalyi bu konuda ise iyilikseverliğin yalnızca belirli durumlarda geçerli olduğunu, diğer durumlarda ritüel uygunluğun gerekli olduğunu anlamaları, kurallara uymak yerine sürekli olarak kendilerine ‘Konfüçyüs ne yapardı?’ Diye sormaları gerektiğini söylemektedir.
“Yaşamı anlayamıyorken ölumü nasıl anlayabilirsiniz?”
Çoğu Batı ve Doğu dinleri, ister ebedi mutlulukla ödüllendirilsin ister ebedi lanetle cezalandırılsın, ölumden sonraki ruhun kaderiyle derinden ilgilenir.
Vassar Koleji ve Wuhan Üniversitesi’nde profesör olan Van Norden’a göre, pek çok felsefi ve dini düşünür ideal yaşamı ve onun bağlılıklarını aşan bir yaşam olarak görürken Konfüçyüs, dünyadaki hayatın çoğunluğunun başka insanlarla birlikte yaşanması gerektiği savunur.
“Erdemlerle rehberlik edin’’
Bu bilgece tavsiye, bir halkı yönetmenin en iyi yolu ile ilgilidir. Konfüçyüs, erdemle yöneten bir kişinin bir yerde kalan “Kuzey Yıldızı gibi” olduğunu ve diğer tüm yıldızların “ona saygı gösterdiğini” söyler. Burada, erdemli ve etik kurallar çerçevesinde liderlik etmenin değerini yeniden vurgular.
Csikszentmihalyi, katı ve sert cezalarla sağlanmaya çalışılan toplum düzenine karşılık olarak Konfüçyüs’ün bu düşünceye reddettiğini belirtmektedir. Kendisine göre, insanlar bu karizmatik ritüel otoritesiyle yönetilirse, toplum kendi ‘utanç’ duygusunu geliştireceklerdir ancak unutulmasın ki asıl istenen insanların cezalandırılmaktan korktukları için kurallara uyması değil, bireylerin kendi ahlaki pusulalarını geliştirmeleridir.
“Hem geçmiş öğretileri canlı tutan hem de bugünü anlayanlar öğretmen olmaya değerdir.”
Konfüçyüs, Lu’da genç soylulara eğitim vermeye başladığında, eski Zhou kültürünün klasik metinleri raflarda toz topluyordu. Konfüçyüs, bu metinlerin dünya düzenini geri getirmenin sırlarını sakladığına inanıyordu. Konfüçyüs için klasik Zhou en önemli konuları tarih ve şiirdi.
Konfüçyüs, yaşamının çoğunu kendi yazıları ile birlikte Konfüçyüsçülüğün temelini oluşturan Zhou klasiklerini düzenlemeye ve organize etmeye adadı. Konfüçyüsçülüğün temel ilkelerinden biri, gelenek ve görenek kurallarının önemidir ve her ikisi de başkaları hakkındaki tutumumuzu şekillendirmeye yardımcı olur. Konfüçyüsçülük, karşılıklı saygının bozulduğu çağdaş topluma bakar ve karşılıklı saygıyı yeniden elde etmenin bir yolunun, diğer insanlarla konuşmak ve farklılıklarımıza değinmek için uygun görgü kurallarını kendimize hatırlatmak olduğunu vurgular.
“Haksız yollarla elde edilen zenginlik ve yüksek mevki, yüzen bulutlar gibidir.”
Csikszentmihalyi, Analekteler’de yer alan güçlü bir yolsuzlukla mücadele mesajı ile gerçek bir servet şüphesinin varolduğunu belirtmektedir. Belki de Konfüçyüs, modern Çin’i saran yaygın yolsuzluğu öngörebilmişti.
Van Norden, Çin’in katı Komünist ideolojiden liberal ekonomik politikalara doğru kaymasıyla bırakılan “manevi” bir boşluğu , Xi Jinping gibi Çinli liderlerin Kültür Devrimi sırasında komünistlerin bir zamanlar şiddetle karşı çıktığı bir din olan Konfüçyüsçülükle doldurmaya çalıştıklarını iddia etmektedir. Van Norden’a göre Xi, Komünizme olan inancını kaybeden vatandaşların manevi boşluğunun Konfüçyüsçülük ile dolduracağını ve bu sayede hem iyi davranışları teşvik eden, hem de Çin milliyetçiliği ile tutarlı olan bir hareket yaratılmasını ummaktadır.
Ayşe Nur ESEN