20. yüzyılın başlarında, radyoaktif maddeleri tüketmek ya da cildinize sürmek son derece popülerdi. 1 Mart 1896’da Fransız fizikçi Henri Becquerel, uranyumun radyoaktif özelliklerini keşfetti. Kısa bir süre sonra, Marie Curie ’nin radyoaktivite kavramını ortaya atmasıyla polonyumun, toryumun ve radyumun da radyasyon yaydığı bulundu. Daha “biraz gözlem yapalım ve kansere yakalanan biri var mı, bunu araştıralım” diyemeden Doramad Radyoaktif Diş Macunu’ndan s!gara paketinize koyabileceğiniz, “katran ve nikotin seviyesini düşürürken s!gara içmenizi arttıran” radyoaktif kartlara kadar geniş bir skalada üretime geçildi. (kart hiçbir işe yaramadı).
İlginizi çekebilir: Marie Curie Kimdir?
Bu ürünlerden biri Amerikalı sporcu ve sosyetik sima Eben Byers’ın favorisi oldu. Zamparalığıyla ünlü olan Byers, çelik endüstrisinde önemli bir isim olmasının yanı sıra bir atletti. Bu ününü 1906’da kazandığı ABD amatör golf şampiyonasına borçluydu. 1927’de bir trende seyahat ederken yatağından düştü ve kolunu incitti. Böylece hem atletik hem c*nsel alanda önüne bir engel çıkmış oldu.
Doktoru, ağrısını dindirmesi için, ona Radithor adında bir ıIac yazdı. Ancak bu ıIacı verme sebebi büyük ihtimalle ıIacı bulan kişinin -William J.A. Bailey- doktorlara yazdıkları reçete başına ödeme yapmasıydı. Byers’ın acıları tesadüfen veya plasebo etkisinden dolayı geçti. Fakat o kanser aromalı Kool-Aid’den hiçbir farkı olmayan, suda seyreltilmiş radyumun yani Radithor’un işe yaradığını düşündü. O andan itibaren ıIacın yararlarına inandı. Bu oIumcuI ıIactan kutularca alarak iş arkadaşlarına ve sevgililerine gönderdi. Hatta yarış atlarını bile Radithor ile besledi. Bu pahalı ıIactan tek başına 1400 yarım onsluk şişe içti.
O sıralar ne yaptığının farkında değildi
Yetkililer, radyasyonun zararlı etkileri konusunda ikna olmadı. Aslında radyoaktif “ıIaç” üreticilerinden birine karşı çıktılar. Fakat bunu, iIacın içinde garanti ettiği kadar oIumcuI radyoaktif madde olmadığı için yaptılar. Byers, birkaç yıl radyasyona boyun eğdikten sonra, sanki modası geçmiş gibi (kanserden dolayı gerçekten geçiyordu), zayıflamaya, baş ağrıları çekmeye ve dişlerini kaybetmeye başladı. Doktoruna o “güçlülük hissini” kaybettiğini söyledi (kemiklerinizin ufalanmaya başladığını söylemenin kibar bir yolu).
1931’de yetkililer, radyasyonun kötü bir şey olduğu gerçeğine uyanmaya başladı. Byers’a duruşmalarda tanıklık etmeyi teklif etti. Ama iş işten geçmişti. Byers çok hastaydı. Mahkemede şahsen tanıklık yapmak yerine, avukatı aracılığıyla yazılı bir ifade gönderdi. İfadesinde Byers’ın ön iki dişi hariç tüm üst çenesinin ve alt çenesinin büyük bir kısmının ameliyatla alındığı bildiriliyordu.
Avukatı buna ek olarak vücudunda kalan tüm kemik dokusunun dağıldığını ve kafatasında delikler oluştuğunu bildirdi. Byers durumunun oIumcuI olduğunu oImeden sadece birkaç hafta önce (yani 51 yaşında) ağzında yalnızca altı adet diş kalmışken öğrendi. Kurşundan yapılmış bir tabut içinde gömüldü. OIumünden sonra birçok doktor (hafif ağrılar için oIumcuI zehir önerenler değil, gerçek doktorlar) radyasyonun hasta edici etkileri hakkında tanıklık yaptı.
Bu da şarlatan radyoaktif endüstrisinin sonunu getirdi. Bu sırada iIacı bulan kişi, 1949’da mesane kanserinden oIene kadar, ıIacın güvenli olduğu hususunda ısrar etti. Cesedi 20 yıl sonra medikal araştırmacılar tarafından incelendiğinde, radyasyonun iç organlarını “harap ettiği” bulundu. Bedeninden geriye kalanlar ise hala sıcaktı.
Zehra Güzelhan