Ejderhalar yüzyıllardır gerçek olduğuna inanılan, mitolojik yaratıklar arasında en popüler ve kalıcı olanlarındandır.
Ejderha masalları Amerika’dan Avrupa ’ya, Hindistan’dan Çin’e pek çok kültürde yer almışlardır. Farklı biçimlerde, uzun ve zengin bir geçmişe sahipler. Ayrıca günümüzde de kahramanların sürekli öIdürmek için s∂vaştıkları canavarlar olarak filmler ve kitaplarda da yer almaya devam ediyorlar.
Tam olarak tarihi bilinmese de bu uçan devasa yaratıklara ilk olarak Antik Yunan ve Sümer kaynaklarında rastlıyoruz. Scott G. Bruce’un “The Penguin Book of Dragons” isimli kitabının giriş bölümünde söylediği şey şuydu: “Antik dünyada devasa yılanlar şeklinde, karşısındakini ezmeye ve zehirli nefesleriyle öIdürmeye hazırlardı” Uzun zaman boyunca ejderhalar diğer efsanevi yaratıklar gibi bilindiler: bazen koruyucu, bazen zararlı ve tehlikeli.
Bu görüş Hristiyanlık yayıldıkça değişti. Ejderhaların uğursuzluğu ve Şeytan’ı temsil ettiği söylendi. Orta Çağ’da çoğu Hristiyan, ejderhaların kesinlikle var olduğuna inanıyordu. Book of Job isimli kitapta (Eyüp Peygamberin yaşadıkları hakkında yazılmış bir kitap) ejderhaya benzer, Leviathan’dan bahsedilir:
“Birbirlerine sıkıca bağlı kalkan sıralarına sahipler, bu kalkanlar o kadar yakın ki aralarından hava dahi geçemez. Birbirlerine ayrılmayacak şekilde yapışık şekildeler. Burnundan solumasıyla ışıklar çıkartır, gözleriyse şafak ışığına benzer. Ağzından alevler püskürtür, yanan sazların üzerinde kaynayan tencereden çıkan dumanlar gibi burun deliklerinden dumanlar çıkar. Nefesi kavurucudur ve ağzından alevler akar.”
Ejderhaların varlığı sadece bir inanca değil, kanıtlara da dayanıyordu. Çünkü insanlar dinozorlardan bihaberlerdi ve yaklaşık bin yıl boyunca açığa çıkan devasa kemikleri anlamlandırmak için tek mantıklı seçenek ejderhalardı.
Grunge haber sitesindeki makaleye göre çoğu insan ejderhaları kafasında kolayca canlandırabiliyor, ancak insanların onlar hakkındaki düşünceleri ve tanımları birbirinden çok farklı olabiliyor. Bazı ejderhaların kanatları var, bazılarının yok; bazıları konuşabiliyor ya da alev soluyabiliyor, bazıları yapamıyor; bazıları sadece birkaç metre iken bazıları onlarca metre olabiliyor; bazıları okyanusun dibindeki saraylarda yaşıyor, diğerleri de J.R.R Tolkien ’in “The Hobbit” isimli eserindeki Smaug gibi mağaralarda bulunuyor.
Halk bilimci Carol Rose’un dediği gibi ejderhalar Hindistan’daki bir fil, bir aslan ya da Orta Doğu’daki yırtıcı bir kuş veya yılan tarzı çeşitli sürüngenler gibi farklı canlıların karma özelliklerine sahiptirler. Derileri yeşil, kırmızı, siyah ya da sarı, mavi ve beyaz gibi alışılmadık renklerde olabilir.
Zoolog Karl Shuker ejderhaların ne kadar çok çeşide sahip olduğunu kitabı “Dragons: A Natural History”de anlatıyor. Kitapta dev yılanlardan, hidralardan, yaratık şeklinde heykellerden ve ejderha tanrılardan, şahmeranlardan, ejderlerden, kanatlı yılanlardan bahsediyor. Aslında, bukalemunların özelliklerinin dönemin bu beklentilerine uyum sağladığını söyleyebiliriz.
Ejderhalar epik fantastik filmler ve kitaplarla insanların zihninde yer edinmeye devam ediyor. “Ejderhanı Nasıl Eğitirsin?”, “Taht Oyunları”, “The Hobbit” i örnek verebiliriz. Popüler bir oyun olan “İleri Seviye Zindanlar ve Ejderhalar”da eşsiz karakterlere, güçlere ve çeşitli özelliklere sahip pek çok çeşit ejderha olduğunu görüyoruz.
Ejderha Kelimesinin Etimolojisi
Ejderha (İng.: dragon) kelimesi Antik Yunancadaki “draconta” kelimesinden geliyor ve “izlemek” anlamına geliyor. Dean Miller’a göre bu anlam yaratıkların dağlardaki altın ve değerli madenler gibi hazineleri korumalarından geliyor. Ancak bu kadar güçlü yaratıkların harcamak için bu hazinelere ihtiyacı olması mantıksız geliyor değil mi? Muhtemelen ejderhanın istiflemesi için değil, Camelot’un Şövalyeleri gibi cesur s∂vaşçıları kötü canavarı yenmesi karşılığında ödüllendirmek için bulunan sembolik bir hazine.
Ejderhalar, öIdürülecek mitolojik rakiplerin en korkulan ve güçlü yaratıklarıdır. Ejderhalar öylesine var olmazlar; cesur maceraperestlere engel olmak için var olurlar. Troller, elfler ve periler gibi diğer efsanevi yaratıklar insanlarla etkileşim içindedirler ama onların asıl rolü ejderhalar gibi rakip olmak değildir.
Hristiyan kilisesi erdemli ve ilahi azizlerin ejderha kılığındaki Şeytan’ı yenmeleri hakkında efsaneler yaratmışlardır. En meşhur olanı Ejderha Katili Aziz George’tur. İngiliz Mirası’na göre kötü bir ejderha tarafından tehdit edilen bir kasabayı kurtarmasını konu edinir.
Bir ejderhayı yok etmek; hırslı bir aziz, şövalye ya da hobbit için sadece büyük bir kariyer fırsatı değil, efsaneye göre aynı zamanda ordu yetiştirmek için de bir yoldu. Michael Page ve Robert Ingpen’in “Var Olmayan Şeyler Ansiklopedisi” isimli kitaplarında yazdıkları gibi: “Ejderha dişinin kullanılması o ülkenin ordularını genişletmesini sağlar.
İlk olarak Teb Kralı Camus tarafından denenmiştir. Öncelikle, bir p∂rça ekime uygun toprak alınması, sonra herhangi bir ejderhayı yakalamak, öIdürmek ve dişlerini sōkmek gerekir. Bunları hazırladığınız toprağa biraz gömün ve kenara çekilin.” Çocuk oyuncağı gibi öyle değil mi?
Daha sonra “kılıç ve kalkanlarla siIahlı, bronz zırh giyen kıdemli s∂vaşçılar” ejderha dişlerinin gömüldükleri yerlerden çıkarlar. Anlaşılan, bu ejderha dişlerinden çıkan askerler oldukça kavgacılar, bu yüzden hazır bir düşman karşılarında yoksa birbirlerine saldırmaya başlayacaklardır.
Bilginler ejderhaların alev soluma özelliğinin Orta Çağ’daki cehennem ağzı betimlemesinden geldiğini düşünüyor. Cehennem kapısı sıklıkla bir canavarın ağzı olarak tanımlanır. Alevler ve duman özellikleri de Hades’ten gelmektedir. Eğer biri sadece cehennemin varlığına değil, şeytani ejderhaların varlığına da inanıyorsa bağlantı gayet mantıklı gelecektir.
Ejderhalar Gerçek Mi?
Orta Çağ teolojisi bir yana, günümüzde çok az insan ejderhaların varlığına Kocaayak ve Loch Ness canavarına inandıkları kadar inanıyor. Ejderhalar ciddiye almak için fazla büyük ve fantastikler. Zaten günümüz dünyasının sahip olduğu teknolojik imkanlar sayesinde dev-kanatlı, ateş püskürten bir yaratığı görmememiz mantıksız olurdu.
Ancak, birkaç yüzyıl önce Endonezya’dan gelen denizciler tarafından varlıkları bir açıklamayla kanıtlanmıştı. Gördükleri şey Komodo ejderleriydi. Bu canlılar öIümcül olabiliyorlar ve 3 metre uzunluğa kadar çıkabiliyorlar.
Ejderhalara paralel olarak, Komodo ejderinin ısırığının ağzındaki bir bakteri yüzünden öIümcül olabileceği düşünülüyordu. Ancak bu iddia Queensland Üniversitesi’nden araştırmacılar tarafından 2013’te çūrūtūldū. Batılı bilim insanları Komodo ejderlerini en erken 1910 yılına kadar götürebildiler. Ama ejderhalar hakkında söylentiler ve hikayeler çok daha öncesinde ağızdan ağıza yayılmıştı.
Farklı biçimlerdeki ejderhalar yaklaşık bin yıldır bizimle birlikteler. J.R.R Tolkien ve diğerlerinin fantastik kurguları sayesinde toplu bilincimizde bulunmaya devam edecekler.
Ek Kaynaklar:
Komodo Ejderleri hakkında daha fazla bilgi edinmek için, Queensland Üniversitesi’nden bu makale, ağızlarının büyüleyici ayrıntılarını tartışan bir grup araştırmacıya sahiptir. St. George’un hikayesi hakkında daha fazlasını keşfetmek için , Katolik Ansiklopedisinden bu girişi okuyun.
ÖZGÜL BAYTEKİN
Yorumlar 2