Albert Einstein’ın beyni, fizik tarihinin en büyük dehalarından birinin zekasının sırrını çözmek için yıllardır araştırmacıların ilgisini çekiyor. Peki bu eşsiz organ neden farklıydı, nasıl kayboldu ve bugün nerede?
Albert Einstein, 1955 yılında 76 yaşında Princeton Üniversitesi Tıp Merkezi’nde karın aort anevrizması nedeniyle öldü. Kendi isteği üzerine, ünlü fizikçinin kalıntıları yakıldı ve külleri gizli bir yere saçıldı. Ancak, beyni hariç.
Einstein’ın ölümünden hemen sonra, geç fizikçinin otopsisini yapan kişi (Princeton hastanesi patoloğu Thomas Stoltz Harvey) Einstein’ın beynini vücudundan çıkardı, 240 parçaya kesti ve korunan parçaların çoğunu 40 yılı aşkın bir süre kişisel mülkiyetinde tuttu.
Bugün, bu blokların 170’i Princeton Üniversitesi Tıp Merkezi’ne iade edilmiş ve burada kilit altında tutulmaktadır. Beyin dokusunun Einstein’ın diğer 46 saç inceliğindeki dilimi ise Philadelphia’daki tıp tarihi Mütter Müzesi’nde sergilenmektedir. Diğer parçaların birçoğu ise hala kayıptır.
Albert Einstein’ın beyni, ölümünden sonra çalındı ve parçalara ayrıldı. Bu makalede, Albert Einstein’ın beyni nasıl çalındı, beyninin özellikleri, bilimsel önemi ve günümüzdeki durumu hakkında bilgi edineceksiniz.
Albert Einstein’ın Beyni Nasıl Kayboldu?
Tarihteki en ünlü beyinin bu kadar çok parçasının nasıl kaybolabileceği sorusunun cevabı, Harvey ve diğerlerinin Einstein’ın beyninde fiziksel olarak olağanüstü bir şey olduğuna ve beyin üzerinde uygun bilimsel bir analizin Einstein’ın dehasını açıklayabileceğine dair inancına dayanmaktadır.
Einstein’ın beynini 1955’te çıkardıktan ve 1230g olarak tarttırdıktan sonra, Harvey beyni Pennsylvania Üniversitesi’ndeki bir laboratuvara götürdü ve burada birkaç parçaya ayırdı. Parçaların bazılarını kendine sakladı, diğerlerini ise önde gelen patologlara verdi. O, sitoyapısalcılık (beyin hücrelerinin mikroskop altında incelenmesi) çalışmasının yararlı bilgiler ortaya çıkaracağını umuyordu.
Harvey, iç karotid arterlerden %50 formalin enjekte etti ve daha sonra intakt beyni %10 formalin içinde askıya aldı. Ayrıca beyin fotoğraflarını çeşitli açılardan çekti. Harvey beyini yaklaşık 240 bloğa (her biri yaklaşık 1 cm3) böldü ve segmentleri kollodyon adlı plastik benzeri bir madde ile kapladı. Harvey ayrıca Einstein’ın gözlerini de çıkardı. Onları Einstein’ın göz doktoru Henry Abrams’a verdi.
Einstein’ın beyninin önceden izni alınarak korunup korunmadığı bir tartışma konusudur. Ronald Clark’ın 1979 tarihli Einstein biyografisinde “beyninin araştırma için kullanılmasını ve kendisinin yakılmasını istediği” belirtilmektedir. Daha yakın zamanda yapılan bir araştırma ise, beynin Einstein’ın veya yakın akrabalarının izni olmadan çıkarılıp korunduğunu öne sürmüştür. Fizikçinin büyük oğlu Hans Albert Einstein, olaydan sonra çıkarmayı onayladı. Ancak, babasının beyninin sadece yüksek itibarlı bilimsel dergilerde yayınlanacak araştırmalar için kullanılmasını istedi.
1978 yılında, gazeteci Steven Levy tarafından Harvey’in elinde Einstein’ın beyni yeniden keşfedildi. Parçaları 40 yılı aşkın bir süredir alkol içinde iki büyük kavanozda ve bir elma kutusunda korunmuştu. Beyin, Harvey ile birlikte ABD’nin birçok eyaletine ve Hamilton, Ontario’ya sürüldü. Bir gazeteci ve şoför olan Michael Paterniti, 1997 yılında gerçekleşen bazı yolculuklar hakkında yazdı.
2010 yılında, Harvey’in varisleri Einstein’ın beyninin kalıntılarını oluşturan tüm mal varlığını Ulusal Sağlık ve Tıp Müzesi’ne devretti. Bu, daha önce kamuoyuna açıklanmamış olan bütün beyinin (artık parçalara ayrılmış olan) 14 fotoğrafını da içeriyordu. Daha yakın zamanda, Einstein’ın beyninin 46 küçük parçası Philadelphia’daki Mütter Müzesi tarafından edinildi. 2013 yılında, beyinin ince dilimleri müzenin kalıcı galerilerinde sergilendi.
Albert Einstein’ın beyninin özellikleri
Albert Einstein’ın beyni, normal bir insan beyninden farklı mıydı? Bu soruya kesin bir cevap vermek zor, çünkü beyin anatomisi ile zeka arasındaki ilişki karmaşıktır ve henüz tam olarak anlaşılamamıştır. Ancak, bazı araştırmacılar, Einstein’ın beynindeki bazı yapısal özellikleri inceleyerek, onun dehasına katkıda bulunabilecek ipuçları bulmaya çalıştılar.
Einstein’ın beyninin ilk analizi 1985 yılında Marian Diamond ve meslektaşları tarafından yapıldı. Onlar, Harvey’den aldıkları dört beyin parçasını incelediler ve Einstein’ın beynindeki gliyal hücre sayısının normalden daha fazla olduğunu buldular. Gliyal hücreler, sinir hücrelerini destekleyen ve besleyen hücrelerdir. Araştırmacılar, gliyal hücrelerin sinirsel iletişimi artırabileceğini ve böylece zihinsel performansı iyileştirebileceğini öne sürdüler.
Einstein’ın beyninin ikinci analizi 1999 yılında Sandra Witelson ve meslektaşları tarafından yapıldı. Onlar, Harvey’den aldıkları bir beyin parçasını incelediler ve Einstein’ın pariyetal lobunun(yukarıdaki fotoğrafta gösteriliyor) normalden daha büyük olduğunu buldular. Pariyetal lob, uzamsal algılama, matematiksel düşünme ve görsel-uzamsal imgeleme gibi işlevlerden sorumludur.
Araştırmacılar, bu bölgenin genişlemesinin Einstein’ın matematiksel yeteneğine katkıda bulunmuş olabileceğini öne sürdüler.
Einstein’ın beyninin üçüncü analizi 2012 yılında Dean Falk ve meslektaşları tarafından yapıldı. Onlar, Harvey tarafından çekilen beyin fotoğraflarını incelediler ve Einstein’ın beynindeki bazı yüzey özelliklerini normal insan beyninden ayıran 14 farklı nokta buldular. Bunlardan bazıları, frontal lobun ön kısmında, dil ve çalışma belleği ile ilişkili olan bölgede bulundu. Diğerleri ise pariyetal lobun arka kısmında, uzamsal algılama ve matematiksel düşünme ile ilişkili olan bölgede bulundu. Araştırmacılar, bu özelliklerin Einstein’ın zihinsel yeteneklerini etkilemiş olabileceğini ileri sürdüler.
Einstein’ın beyninin dördüncü analizi 2013 yılında Weiwei Men ve meslektaşları tarafından yapıldı. Onlar, Harvey tarafından çekilen beyin fotoğraflarını kullanarak Einstein’ın korpus kallosumunu (beynin iki yarım küresi arasındaki sinir lifi demeti) normal insan beyniyle karşılaştırdılar. Einstein’ın korpus kallosumunun normalden daha kalın olduğunu ve böylece beyin bölgeleri arasındaki iletişimi artırdığını buldular. Araştırmacılar, bu bulgunun Einstein’ın hem sağ hem de sol beyin fonksiyonlarını eşzamanlı olarak kullanabilmesine olanak sağladığını iddia ettiler.
Albert Einstein’ın beyninin bilimsel önemi
Albert Einstein’ın beyninin analizi, nörobilim alanında ilginç ve tartışmalı bir konudur. Bazı araştırmacılar, Einstein’ın beynindeki yapısal farklılıkların onun dehasının nedeni veya sonucu olabileceğini düşünmektedir. Diğerleri ise, bu farklılıkların istatistiksel olarak anlamlı olmadığını veya zeka ile ilişkili olmadığını savunmaktadır.
Einstein’ın beyninin incelenmesinin bilimsel önemi, beyin anatomisi ile zeka arasındaki ilişkiyi anlamaya katkıda bulunabileceği yönündedir. Ancak, bu ilişki basit değildir ve birçok faktör tarafından etkilenebilir. Örneğin, beyin büyüklüğü, şekli, bağlantısı, plastisitesi, genetik faktörler, çevresel faktörler ve eğitim gibi faktörler zeka ile ilişkilendirilmiştir. Bu nedenle, Einstein’ın beynini tek başına incelemek yeterli değildir. Diğer üstün zekalı kişilerin veya normal zekalı kişilerin beyinleriyle karşılaştırılması gerekmektedir.
Ayrıca, zeka tek bir boyutlu bir özellik değildir. Farklı türleri ve bileşenleri vardır. Örneğin, akıcı zeka (yeni problemleri çözme yeteneği), kristalize zeka (bilgi ve deneyime dayalı zeka), işlem belleği (bilgiyi kısa süreli tutma ve işleme yeteneği), uzamsal zeka (görsel-uzamsal ilişkileri algılama ve manipüle etme yeteneği) gibi. Bu nedenle, Einstein’ın beynini sadece matematiksel zeka açısından değil, diğer zeka türleri açısından da değerlendirmek gerekmektedir.
Son olarak, Einstein’ın beyninin incelenmesinin bilimsel önemi, beynin işlevini anlamaya katkıda bulunabileceği yönündedir. Beynin farklı bölgeleri farklı işlevlerden sorumludur ve bu bölgeler arasındaki bağlantılar da önemlidir. Einstein’ın beynindeki bazı bölgelerin veya bağlantıların normalden farklı olması, bu bölgelerin veya bağlantıların ne işe yaradığını veya nasıl çalıştığını anlamamıza yardımcı olabilir. Örneğin, pariyetal lobun uzamsal algılama ve matematiksel düşünme ile ilişkisi veya korpus kallosumun beyin bölgeleri arasındaki iletişimi sağlama rolü gibi.
Albert Einstein’ın beyninin günümüzdeki durumu
Albert Einstein’ın beyninin günümüzdeki durumu, hala bir gizemdir. Beynin çoğu parçasının nerede olduğu bilinmemektedir. Harvey’in elinde tuttuğu 170 blok Princeton Üniversitesi Tıp Merkezi’ne iade edilmiştir, ancak bunlar sadece beynin yaklaşık %70’ini oluşturmaktadır.
Diğer parçaların bir kısmı Mütter Müzesi’nde sergilenmektedir, ancak bunlar da çok küçüktür. Harvey’nin dağıttığı diğer parçaların akıbeti ise belirsizdir. Bazıları kaybolmuş, bazıları özel koleksiyonlara satılmış veya bağışlanmış, bazıları ise hala bilim insanlarının elindedir.
Einstein’ın beyninin günümüzdeki durumu, aynı zamanda etik bir sorundur. Einstein’ın veya ailesinin beyninin korunmasına izin verip vermediği belli değildir. Beynin bilimsel amaçlar için kullanılması gerektiği konusunda da bir anlaşmazlık vardır.
Beynin bazı parçalarının müzelerde sergilenmesi veya kitaplarda yayınlanması, Einstein’ın kişisel haklarına saygısızlık olarak görülebilir. Ayrıca, beynin korunması ve dağıtılması sırasında uygun bilimsel protokollerin takip edilip edilmediği konusu da şüphelidir.
Albert Einstein’ın beyni, hem tarihi hem de bilimsel bir mirastır.
Beynin kaderi, özellikleri, önemi ve durumu hakkında bilgi edindik. Beynin dehasını açıklayabilecek yapısal farklılıklar gösterdiğini gördük. Ancak, bu farklılıkların istatistiksel olarak anlamlı olup olmadığı veya zeka ile ilişkili olup olmadığı konusunda henüz kesin bir kanıt yoktur. Beynin anatomisi ile zeka arasındaki ilişkiyi anlamak için daha fazla araştırma yapılması gerekmektedir.
Einstein’ın beyninin korunması ve dağıtılması sırasında yaşanan olaylar, hem etik hem de bilimsel açıdan tartışmalara neden olmuştur.
Beynin izinsiz olarak çıkarılması ve saklanması, Einstein’ın kişisel haklarına saygısızlık olarak görülebilir. Beynin bazı parçalarının müzelerde sergilenmesi veya kitaplarda yayınlanması da aynı şekilde eleştirilebilir.
Einstein’ın beyninin daha fazla analizi yapılabilir mi? Yapılmalı mı? Yapılırsa ne gibi sonuçlar ortaya çıkabilir? Bu soruların cevapları henüz belli değildir. Ancak, Einstein’ın beyninin hala bize anlatacak çok şeyi olduğu kesindir.
Kaynakça
- Diamond, M. C., Scheibel, A. B., Murphy Jr, G. M., & Harvey, T. (1985). On the brain of a scientist: Albert Einstein. Experimental neurology, 88(1), 198-204.
- Witelson, S. F., Kigar, D. L., & Harvey, T. (1999). The exceptional brain of Albert Einstein. The Lancet, 353(9170), 2149-2153.
- Falk, D., Lepore, F. E., & Noe, A. (2012). The cerebral cortex of Albert Einstein: a description and preliminary analysis of unpublished photographs. Brain, 135(11), 3269-3284.
- Men, W., Falk, D., Sun, T., Chen, W., Li, J., Yin, D., … & Fan, M. (2013). The corpus callosum of Albert Einstein’s brain: another clue to his high intelligence?. Brain, 136(4), e232-e232.
- Levy, S. (1979). I found Einstein’s brain. Saturday Night Magazine.
- Paterniti, M. (2000). Driving Mr Albert: A Trip Across America with Einstein’s Brain. Dial Press Trade Paperbacks.
Yorumlar 7