Joker, Gotham City’de yaşayan, uygunsuz zamanlarda gülmesine sebep olan bir hastalığa sahip Arthur Fleck isimli bir komedyenin hikayesini anlatıyor. Film, Arthur’un suç ve işsizlik ile dolu bir şehirde, işlerin kötüden daha kötüye doğru gitmesi ve bunları görmezden gelen zengin üst sınıfa olan nefretinin artmasıyla devam ediyor.
Özeti okuduğumda bu filmin kaynağının gene Joker’ın başarısız bir komedyen olarak anlatıldığı Alan Moore’a ait The Killing Joke isimli çizgi roman olduğunu anladım. Ancak, hikayenin bu halinde hamile bir kadın ve kimyasal atık bulunmuyor. Ben bu halini daha çok beğendim. Bu versiyonu daha gerçekçi ve daha üzücü.
Filmin bu versiyonunda Joker ’ı, toplum tarafından dışlanan ve yokmuş gibi davranılan biri olarak görüyoruz. Filmin başından beri zaten düşmüş olan Joker ’a bir de hayat ardı ardına tekmeler vurmaya devam ediyor. Şartlar göz önüne alındığında onun neden bu hale geldiğine şaşırmayacaksınız. Çünkü filmde bunun kaçınılmaz olduğu görülüyor. Filmin sonunda Arthur’un macerasını özetleyen bir alıntı;
“Akli dengesi bozuk ve toplumun çöp muamelesi yaptığı birine bulaşırsan eline ne geçer?”
Filmin vermek istediği soru buydu. Peki ya cevabı? Joker, sistemden vazgeçmiş, deliliğe ve nihilizme doğru sürüklenmiş çünkü elinde ki değer verdiği her şey elinden alınmış ve bu kimsenin umurunda olmamış.
Oyunculuk
Film Arthur’un hikayesini anlatıyor. Bu yüzden filmde çoğunlukla Arthur’u izliyoruz. Tek bir kişinin etrafında gelişen olayları anlatan hikayeniz varsa, bu hikayeyi taşıyabilecek ve izleyicinin izlemek isteyeceği bir performans sergileyebilen bir aktöre sahip olmanız gerekir. Joaquin Pheonix bu role çok uygun. Inherent Vice ve HER filmlerini gördüyseniz, onun bu rolü aktarabilecek en iyi kişi olduğunu bilirsiniz.
Arthur Fleck sıradan bir adam.Sokakta yürürken ikinci kez bakmayacağınız biri ve Joaquin bu rolü çok güzel oynamış. Sakin, nazik ve göze çarpan bir özelliği olmayan biri. Enteresan olan geçirdiği değişim. Arthur Fleck hayatını bizler gibi rutin yaşayan biriyken, onu toplumdan iten sıra dışı özelliğe sahipti.O kadar çakılıp kalmış ve dokunaklı bir oyunculuk ki, gerçekten Arthur’u hissediyorsunuz. Film devam ettikçe Arthur’un bu kadar güçlü hale nasıl geldiğini ve başına gelenlerin böyle birini nasıl etkileyebileceğini görüyorsunuz. Joaquin’in performansının sevdiğim yanı da bu ince değişimi çok iyi yansıtması.
Söylediğim gibi filmin başından sonuna Arthur’u izliyoruz ama bu yan karakterlerin göze gözükmediği anlamına gelmiyor. Özellikle Robert De Niro ve Frances Conroy gibi aktörler filme çok şey katıyor. Aslında temelde Arthur’un değişimindeki en büyük pay onlara ait (kötü anlamda). Benim favorim Murray Franklin’i oynayan Robert De Niro olmasına rağmen ikisi de çok iyi aktörler.
Senaryo
Komedi yapan yönetmenlerin dramatik filmler yapma trendi enteresan bir şey. Todd Phillips, The hangover ve Due Date gibi filmlerle bilinmesine rağmen bu film hiç onlara benzemiyor. Her ne kadar kariyer hedefinin enteresan olduğunu söylemesine katılmasam da. Bu incelemeyi yazarken okuduğum, bazı eleştiriler ve incelemelerde aynı yakınmayı gördüm. Özgün olmayışı. Film için klişe, yavan ve motivasyonu düşük damgası vurmuşlar. The Guardian’dan Peter Bradshaw buna “yılın en büyük hayal kırıklığı” demiş ve ben bu eleştirilerin neden kaynaklandığını anlayabiliyorum.
Peki Joker bize diğer filmlerde görmediğimiz ne sunuyor? Aslında hiçbir şey ve dürüst olmak gerekirse böyle olmasını beklemiyordum. Zaten anlatılan karakteri tanıdığımız için film zor bir durumda. Arthur’un hikayesini izlemek güzel ama halihazırda hikayenin nereye varacağını biliyoruz. Aslında eldeki kaynak ile yeni bir şeyler yapılabilir ama Todd Phillips bunu yapmıyor. Alan Moore’dan Killing Joke’u okuduysanız zaten ufak tefek değişiklikler dışında bir farkı olmadığını göreceksiniz.
Birçok inceleme ise Taxi Driver ve The King of Comedy gibi saygın Marting Scorsese filmleriyle kıyaslıyor. The King of Comedy’i izlemediğim için Taxi Driver ile olan karşılaştırmalarına baktım. Deliliğe sürüklenmiş yalnız kahramanın katil olması, Travis Bickle gibi Arthur’un da saatli bomba olması ve filmde Robert De Niro’nun bulunması aradaki bağlantıyı güçlendiriyor. Filmdeki en iyi sahne tartışmasız Arthur’un Murray’in şovunda delirmesiydi. Filmin en gergin sahnesiydi çünkü Arthur’un deliliğin zirvesinde olmasından dolayı ne yapacağını kestiremiyorsunuz. Buraya izlemeniz için videosunu bırakıyorum. (Filmi izlemediyseniz videoyu izlemenizi tavsiye etmem)
Grafikler ve set tasarımı
Set dizaynı filmde çok normal gibi duruyor. Camdan baktığınızda görebileceğiniz sıradan bir şehir gibi ve bu filme gerçeklik katıyor. Aşağıda şehrin nasıl gözüktüğüne dair bir resim var.
Sizi zaman dilimine bağlayan arabalar dışında sinematograf Lawrence Sher’in başarılı şehir tasarımını görebiliyorsunuz.
Filmin görselleri söz konusu olduğunda renkler önemlidir. Ürün tasarımcısı Mark Friedberg ve Kostüm tasarımcısı Mark Bridges Variety’e renk değişimi hakkında bir röportaj verdi. Hikaye ilerledikçe ve karanlıklaştıkça, Arthur’un giydiği giysilerde renkleniyor. Bu hikayeye derinlik kazandıran bir detay.Hikayenin başlarında Arthur böyle gözüküyor:
Sonlara doğru böyle gözüküyor.
Sesler ve müzikler
İyi film müziklerinin hastasıyımdır ve Joker ’ın Harika bir müziği var. Filmdeki çoğu şeyden müziğinin de aşağı kalır yanı yok. Bazen sizi filmden alıkoyan veya içine hiçbir şey katmayan müzikler duyabilirsiniz ama bu filmde her sahnede kullanılan müzikler harika. Arthur’un içinde bulunduğu durumu ve duygularını harika şekilde size aktaran müzikler var.
Kontrolsüz bir şekilde elinde olmadan gülme hastalığı olan bir adamı anlatan filme Charlie Chaplin’den Smile (ki benim favorim The Nat Kig Cole versiyon) şarkısını koymak çok ironik ve şiirsel bir hava katmış. Frank Sinatra’nın şarkısının çok güçlü bir yeri olduğunu söylemek gerek. That’s Life ve Send in the Clown filme harika derinlikler katan şarkılar olmuş. Sadece bir “meme” olarak gördüğüm merdiven sahnesini, filmi görene dek pek tatmin edici bulmamıştım. Gary Glitter’ın Rock and Roll Part 2 şarkısı sahneyi tamamlayan, Arthur’un nasıl hissettiğini bize yansıtan bir kullanım olmuş. Ayrıca, sahneyi izlemesi gerçekten eğlenceli.
Ses seçimleri ve düzenlemeleri hikayenin akışını ileriye taşıyor. Müziği ve enstrümanlar filme çok güzel uyum sağlıyor ve bir ton yakalamasını sağlıyor. Müziğin ve enstrüman ses seviyeleri değişimleri, filmin tansiyonunu hissetmenizi sağlıyor.
Genel Düşünceler
Şimdi merak ediyorsunuzdur benim bu filmi izlemem neden 6 ayımı aldı? Sevgili okuyucu, film ilk çıktığı zaman okulum çok uzaktaydı. Filme gitmek benim için büyük zorluktu. En sonunda filme yükselen hype dan dolayı filmi izlememe kararı aldı. Filmlerin hype’ı çok yüksek olduğunda bazen istenilen zevki veremeyebiliyorlar. Ancak kesinlikle bu film için aynı şeyi söyleyemem.
Joker ’i gerçekten sevmiştim. Film kaynak olarak Alan Moore’un Killing Joke daki Joker ‘i yer alıyor ve bir çeşit kötü olaylar silsilesi ve ‘kötü bir günün’ birini nasıl delilik ve nihilizm yoluna sokabileceği ve toplumsal faktörlerin ne kadar etkili olduğunu gösteriyor. Bu incelemeyi yazarken filmi ‘Zengini yemek’ olarak niteleyen bir tweet gördüm ve bu filmi tanımlamak için harika bir yol. Joker ’ın Murray ile son sahnede yaptığı röportajda ne söylemeye çalıştığını mükemmel şekilde aktarıyor. Kelimeleri söylemiyor ama hareketleri ve Gotham’ ın bu hareketleri algılayış şekli ‘Zengini Yiyin’ diye bağırıyor.
2019’da çok film izlemedim bu yüzden 2020’de izlemeye çalışıyorum. Keşke bu filmi daha önce izleseydim. Bu filmin neden bu kadar bölücü olduğunu anlayabiliyorum. Ben filmi seven kesimdeyken, sevmeyen kesiminde neden sevmediği hakkında haklı sebepleri var. Ayrıca internette neden bu kadar popüler olduğunu görmekte enteresan. İlk olarak kritik ve ticari olarak çıktığında herkes film hakkında çok konuştu ve gördükleri en iyi film olduğunu söylediler. Ancak şimdi görüyorum ki filmin çok abartıldığı ve kötü bir senaryosu olduğuna dair eleştiriler alıyor. Joker’ın kötü bir film olduğunu düşünmüyorum. Aksine sevdim ve tekrar izleyeceğim.
Ayrıca;
Filmin sosyal yorumlamasıyla, hikaye anlatımının dışında bir şey anlatmak istediğini düşünüyorum. Sadece bir temaya ve hikayeye bağlı kalmış. Film daha az şanslı olanların görmezden gelindiği, kızgınlık ve öfke dolu bir dünyayı canlandırıyor. Filmin gerçekten sorun yaratabilecek cinayete meyilli bir manyağı, çeşitli bahanelerle sempatik göstermeye çalıştığını gördüm.
Bu filmdeki yitik Joker yerine Batman: The Animated Series’deki Jokester’ı görmek isteyenleri gördüm. Ben de onlardan yanayım diyebilirim. Biri çizgiromanın bize o karikatürize dünyasını yansıtırken diğeri daha çakılıp kalmış, yaşadığımız dünyaya ayna tutan ve gerçekçi halini gösteriyor. Bu 2012’de Aurora Colorado’da olan toplu katliamda yaşamını yitirenlerin ailelerinin endişesini daha mantıklı kılıyor. Karakter Anarşizmin ve şiddetin bir sembolü.
Bu filmi ilerde tekrar izlemek istiyorum çünkü insanların uzun zaman sonra tekrar izlediklerinde fikirlerinin değiştiğini yazdıkları tweetler gördüm ama şimdilik bu filmi çok beğendim.
Çeviri: Erhan Keskin
Yorumlar 1