Bilim insanları, özellikle hayvanlar söz konusu olduğunda, eksantrik bir grup insan gibi gelebilirler. Tarih boyunca bilim insanları hayvanlar üzerinde her türlü tuhaf ve bir yandan da harika deneyler yaptılar ve bunlardan bazıları şaşırtıcı derecede faydalı sonuçlar verdi.
Örneğin, bir maymuna robotik kol vermek, protez uzvlar için bir devrim yaratabilir. Bir hoparlörde titreşen solucanlar, yeni bir nöroteknoloji biçimi için ilham kaynağı olabilir.
Bir timsahı helyumla beslemek ve bir tavuğa yapay bir kuyruk koymak, dinozorları anlamamızı geliştirdi. Diğer zamanlarda bilim insanları, LSD ile bir örümceği beslemek veya bir fareyi yutmak gibi gerçek bir amaç olmaksızın saçma şeyler yapmaya karar verdiler. Yine de burada hayvanlar üzerinde şimdiye kadar yapılmış en saçma, en aptalca deneylerden on tanesi var.
İlginizi çekebilir: En İyi Bilim İnsanları ve Buluşları
Fare Yiyen Bilim İnsanı
Bilim insanları yıllar boyunca bazı oldukça mide bulandırıcı deneyler gerçekleştirdiler. Yine de bunların arasında en iğrenç olanı fare yiyen adamdı. 1994 yılında iki midesiz bilim insanı kısa kuyruklu Kuzey faresini yiyip, sindirdikten sonra dışarı atılımının nasıl bir şey olacağını merak ettiler.
New Yorklu antropolog Brian D Crandall ve Peter W Stahl, fareyi tüketime hazırlamak için büyük özen gösterdi. Raporlarına göre ikili, işe öncelikle farenin derisini yüzmekle ardından da içini temizlemekle başladı. Onun ardından iki bilim insanından biri hafifçe kaynatılan fare leşini çiğnemeden yuttu.
Fakat deneyleri burada sonlanmadı. İkili, farenin sindirilip boşaltımı yapıldıktan sonra geriye ne kaldığını analiz etmeye karar verdi. Fakat, son derece kapsamlı bir incelemeye rağmen farenin kemikleri sonu göremedi. “Eksik” vücut parçaları arasında bir büyük çene kemiği, dört azı dişi, bacak ve ayağın çoğu, 31 omurdan biri hariç tümü ve farenin kafatasının önemli bir kısmı vardı.
Bilim insanları, leşin çiğnenmeden bir bütün olarak yutulduğu göz önünde bulundurulduğunda karşılaştıkları sonuçla şaşkınlığa uğradılar. Raporlarında ‘herhangi bir hasarın oluşmadığını’ belirttiler. Çünkü şüphesiz, çiğneme kemiklerde hasara yol açardı. Ancak bu sürecin midenin asidik ve çalkalanan ortamından ortaya çıkmış olabileceği düşünüldü.
Farelerle Saklambaç Oynamak
Fareler genellikle pis ve iğrenç yaratıklar olarak görülürler. Ancak onların da aslında çocuksu bir yan bulundurdukları açıkça ortadadır. Bu koşuşturan kemirgenlerin saklambaç oyununu sevdikleri ve bulundukları zaman genellikle keyifle kıkırdadıkları söylenir. 2019’da, Berlin’deki Humboldt Üniversitesi’ndeki bir nörolojist ekibi, erkek ergen farelerle saklambaç oynamanın bir yolunu buldu.
Araştırmacılar farelerin oyun için saklanabileceği içi kutu ve siper dolu bir oyun odası oluşturdular. Fareler oyunun nasıl oynacağını hızlıca çözdüler. İnsan rakiplerinden paçayı kurtarıp saklanabilmek için değişik stratejiler uyguladılar.
İdmanları süresince fareler herhangi bir şekilde ödüllendirilmediler. Bunun yerine gıdıklandılar yada kendileriyle pozitif bir fiziksel kontakt kuruldu. Ve aslında ödülden ziyade bundan daha çok keyif aldıkları gözlemlendi.
Böylelikle araştırmacılar farelerin eğlenmek için saklambaç oynadıklarını düşündüler. Yakalandıkları zaman bu kemirgenler genellikle ultrasonik kıkırdama sesi çıkarıp, neşe içinde zıplayarak başka bir saklanma planına geçtiler. Bu kulağa ne kadar aptalca bir deney gibi gelse de, bilim insanları oyun davranışının bilişsel gelişim için hayati olduğunu keşfettiler.
Mıknatıslanmış Hamamböcekleri
Mıknatıslar hakkında düşündüğünüzde, hamamböcekleri muhtemelen akla ilk gelecek şeyler olmayabilirler. Fakat ister inanın, ister inanmayın, bu dayanıklı böceklerin tuhaf manyetik özellikleri bulunmakta. Hamamböcekleri, kuşlar gibi, yönlerini dünyanın manyetik alanını sezerek bulurlar. Hatta bazı bilim insanları hamamböceklerinin manyetik sensörlerin dizaynını değiştirebileceğini düşünmektedir.
Daha fazlasını öğrenmek adına Singapur’daki Nanyang Teknoloji Üniversitesindeki araştırmacılar manyetik bir alanın içine bir grup Amerikan Hamamböceği yerleştirdiler. Küçük yaratıklar kısa sürede manyetize oldu fakat etki uzun süreli görülmedi. Alanın dışında manyetizmaları azaldı ve hamamböcekleri eski, normal, manyetilize edilmemiş benliklerine döndüler.
Fakat bilim insanları normal olmayan bir şey keşfettiler. Hamamböceklerinin manyetizmasının azalması için geçen sürenin elli dakika ile elli saat arasında değiştiğini buldular. Ve hepsi hamam böceklerinin canlı veya ölü olmasına bağlıydı.
Bilim insanları, bu garip etkinin, canlı ve ölü hamamböceklerinin farklı viskozitelerinden kaynaklandığı sonucuna vardı. Temelde ölü hamamböceklerinin manyetikliğini gidermeleri daha uzun sürer çünkü canlı olanlardan çok daha yapışkandırlar.
Aslında hamamböceklerinin vücutlarında yuvalanmış küçük manyetik parçacıklar vardır. Tipik olarak bu parçacıklar etrafa saçılır ve farklı yönlere bakar. Ancak bir manyetik alan uygulandığında sıraya girmeye başlarlar. Sonrasında alan ortadan kaldırıldığında ise eski rastgele konumlarına geri dönerler.
Bu süreç, canlı hamamböceklerinde oldukça hızlıdır (yaklaşık 50 dakika) çünkü manyetik parçacıklar, çok kolay hareket edebilmeleri için, yapışkan bir sıvı içinde barındırılırlar. Ancak böcekler öldüğünde sıvı sertleşir, bu nedenle parçacıkların orijinal yönlerine dönmeleri iki günden fazla sürebilir. Peki bu manyetik parçacıklar nedir ve nereden geliyorlar? Ne yazık ki bilim insanları hala bilirkişi değiller. Ancak bu tuhaf deney, hamamböceklerinde göründüğünden çok daha fazlası olduğunu kanıtladı.
Helyumlu Timsahlar
Bir timsah helyum solursa ne olur?
Garip bir soru, fakat bir grup deneyci biyolojist cevabın bu sürüngenlerin aralarında nasıl iletişim kurduklarını anlamalarına yardımcı olduklarını düşünüyorlar. Hepinizin bildiğine emin olduğum gibi, bir insan helyum solursa sesi incelir. Bunun sebebi oldukça basittir, helyum havadan hafiftir.
Bu da ses dalgalarının bulundukları konumdaki hızını etkiler. Böylece helyum moleküllerinin ses dalgalarını havadan daha fazla titreştirmelerine neden olur, sesinizin Donald Duck’a benzemesinin nedeni budur. Yenilikçi bir parti numarası gibi görünse de bu konsept timsahlara uygulandığında çok daha kullanışlı hale geliyor.
Timsahların, çiftleşme mevsiminde bölgelerini işaretlemek ve partnerlerini çekmek için yüksek sesler çıkardığı bilinmektedir. Ancak yakın zamana kadar bilim insanları bu seslerin nasıl üretildiği konusunda karanlıkta kaldılar.
Daha fazla bilgi edinmek için, Viyana Üniversitesi’nden araştırmacılar hava geçirmez bir tanka küçük bir Çin timsahı koydular, ardından tankı helioks ile doldurdular. Timsah aslında helioks tankında daha derinden ses çıkardı.
Ancak daha sonra yapılan analizler sesinin frekansının aslında arttığını doğruladı. Bu, timsahların ses yollarındaki havanın yankılanmasını sağlayarak birbirleriyle kuşlar ve insanlar gibi iletişim kurduklarını gösteriyor. Bu yoldan çıkarak, belki dinozorlar da bu şekilde iletişim kurduklarını varsayabiliriz.
Serbest Jazz Söyleyen Uyuşturucu Etkisi Altındaki Kuşlar
Jimi Hendrix’ten Snoop Dogg’a kadar pek çok müzisyen uyuşturucu etkisi altında sahne aldı. Peki ya kuşlar? Şimdi, Wisconsin Üniversitesi, Madison’daki biyologlar sayesinde, Avrupalı sığırcıkların, uyuşturucu kullanırken “serbest biçimli caz” şarkısını söylediği duyuldu. 2020 yılında yapılan bir çalışmada, sığırcıklara küçük bir doz fentanil verildi.
Fentanil, tıpkı morfin gibi coşku hissi uyandıran tıbbi bir ağrı kesicidir. Bilim insanları, uyuşturulmuş kuşların sırf eğlence olsun diye şarkı söyleyip söylemeyeceğini merak ediyorlardı. Ve yaptılar.
Sığırcıklar fentanil aldıktan kısa bir süre sonra, Charlie Parker gibi opioidlere dağılmış bir tür “serbest biçimli caz” söylemeye başladılar. Araştırmalar, sığırcık sürülerinin diğer kuşlar arasında olmanın sevinciyle birlikte şarkı söylediğini gösteriyor.
Kuşların bu sosyal zevki yeniden üretmeye çalışmak için tek başlarına şarkı söylemeye devam ettikleri düşünülmektedir. Baş yazar Lauren Riters The Times’a şunları söyledi. “Pozitif bir durumun, şarkıyı harekete geçiren sürü arkadaşlarının varlığından kaynaklandığının kanıtı” ve “ve kuşlar, ödüllendirici olduğu için girişken şarkılar üretmeye devam ettiler.
Titreşimli Canlı Solucanlar
2020’de Melbourne merkezli iki bilim insanı, solucanları titreştirmek için bir hoparlör kullandıktan sonra manşetlere çıktı. Araştırmanın nöroteknoloji için önemi olabileceğini iddia ediyorlardı. Bu görünüşte tuhaf deney aslında ilk göründüğünden çok daha bilimsel. Araştırmacılar,öncelikle solucanları alkolle yatıştırmaya başladılar.
Daha sonra onları bir hoparlöre yerleştirdiler, sesi yükselttiler ve solucanlar sallanmaya başlarken izlediler. Bir lazer kullanarak, hoparlörün solucanlar üzerinde ne gibi bir etkisi olduğunu izleyebildiler.
Solucanların vücutları çoğunlukla sudan oluşur. Bu da, sallandıklarında su damlacıkları gibi davranacakları ve dalgalanmaya başlayacakları anlamına gelir. Ancak hoparlörden gelen titreşimler, elektromanyetizmanın öncüsü Michael Faraday’ın adını taşıyan ve Faraday dalgası olarak bilinen belirli bir dalgalanma türü üretti.
Bu kulağa kayda değer gelmese de ikili, tuhaf araştırmalarının insan beynini bir bilgisayara bağlamak için güvenli, invazif olmayan bir yöntem geliştirmek için kullanılabileceğine inanıyor. Esasen, hoparlör tepesinde sallanan bu sarhoş solucanlar grubu, bir gün Elon Musk ‘ın Neuralink’in çok daha az zararlı bir versiyonunun üretilmesine yardımcı olabilir. Kim bilir gelecek daha ne gösterecek?
İlginizi çekebilir: Elon Musk: Yapay Zekâ 5 Yıl İçerisinde İnsanlardan Daha Üstün Olacak
Dinozor Gibi Yürüyen Tavuk
65 milyon yıl önce nesilleri tükendiği göz önünde bulundurulduğunda, dinozorlar üstünde çalışmak oldukça zor bir iş. Eski kemikler ve fosiller üzerinde çalışmak size ancak çok şey öğretebilir. Bilim insanları sürekli olarak bu tuhaf kertenkeleleri daha iyi anlamanın yeni yollarını aramaktalar.
Sonra 2014 senesinde Şili’deki bir grup araştırmacının aklına bir fikir geldi; ‘Neden bir tavuğa dinozora benzemesini sağlayacak bir uzu*v eklenmesin?’.
Tavuklar, tüm kuşlar gibi, terapodlar olarak bilinen bir grup dinozordan türemiştir. Bu nedenle bilim insanları, bir tavuğa yapay bir kuyruk vererek, ağırlık merkezini değiştirebileceklerine ve bir dinozor gibi yürümesini sağlayabileceklerine inandılar. Dikkat çekici bir şekilde deney işe yaradı. Araştırmacılar tarafından hazırlanan kısa bir video, tavuğun Jurassic Park’ın bütçesiz bir versiyonu gibi etrafta dolaştığını açıkça gösteriyor.
Zihin Kontrollü Robot Kolu Olan Maymun
Sürrealist bir bilim kurgu filminden çıkmış bir şeye benzeyebilir. Ancak 2008’de bilim insanları beyniyle robotik bir kolu kontrol eden bir maymunun görüntülerini yayınladı. Pittsburgh Üniversitesi’nden araştırmacılar son derece sofistike zihin kontrollü bir kol tasarladılar.
Sonra bir makak maymuna kendisini şekerlemelerle beslemek için kullanmayı öğrettiler. Maymun, gelişmiş bir beyin implantı kullanarak kolu kontrol edebildi.
Beyinden gelen sinyalleri algılamak için maymunun motor korteksine elektrotlar yerleştirilmek zorundaydı. Bu implant bunu kol için komutlara dönüştürüyordu. Mühendisler, kolun hareketini olabildiğince gerçekçi hale getirmek için büyük özen göstermişlerdi.
Protez uzva dinamik bir omuz, yalnızca tek yöne bükülen bir dirsek ve pençe benzeri bir el verildi. Pittsburgh araştırmacılarının dikkat çekici çalışmasını takiben bilim insanları, felçli insanların bağımsız yaşamasına yardımcı olmak için insanlar için benzer protez uzvlar yapmaya devam ettiler.
Garip Ağlar Ören Uyuşturulmuş Örümcekler
NASA yıllar boyunca bazı inanılmaz başarılar elde etti. Ancak en tuhaf anlarından biri örümcekleri uyuşturdukları zamandı. 1995 yılında, araştırmacılar çeşitli ilaçların örümcek ağı kalıpları üzerindeki etkilerini öğrenmekle ilgileniyorlardı.
Alabama’daki Marshall Uzay Uçuş Merkezi’ndeki bilim insanları örümceklere marihuana, kafein ve amfetamin dahil olmak üzere çeşitli toksik maddelerle besledikten sonra ağlarını örmelerini izlediler.
Şaşırtıcı olmayan bir şekilde, en toksik kimyasallara maruz kalan örümcekler, en şekilsiz ağları üretti. Marihuana kullanan örümcek, başlangıçta ağının çoğunu dokumuştu, ancak yarısında ilgisini kaybetmişti. Buna karşılık, amfetamin alan örümcek büyük bir coşkuyla eğrildi, ancak düzensizliği yüzünden hayal kırıklığına uğradı; ağı açık deliklerle doluydu. Kafein etkisinde olan örümcek ise, geleneksel bir ağ ile sarmal mandala arasında bir şey üretti.
Farklı Pantolon Giyen Farelerin S*ks Hayatı
Romantizmde başarılı olmak istiyorsanız, dikkat çekici giyinmelisiniz. Bu sadece insanlar için değil fareler için de geçerli. 1990’larda Mısırlı bilim insanı Ahmed Shafik, fareleri farklı pantolonlarla giydirerek cinsel yaşamları üzerindeki etkilerini inceleyen bir deney yaptı. Toplamda 75 fare bir yıl boyunca pantolon giydirildi.
Deneyin sonunda Shafik, pamuk veya yün giyenlerin şanslı olma ihtimalinin önemli ölçüde daha yüksek olduğunu, polyester ve poli-pamuk karışımı giymiş olanların ise genellikle göze çarptığını buldu.
Öyleyse neden yün pantolonlu fareler, polyester arkadaşlarına kıyasla kazanova gibiydi? Shafik, polyester malzemenin c*nsel organ çevresinde cinsel aktivitede bir düşüşe neden olan rahatsız edici elektrostatik alanlar oluşturduğuna inanıyordu.
Ancak Amerikalı mizahçı Mary Roach’un farklı bir teorisi vardı. 2008 tarihli kitabı Bonk’ta “Pantolon giyen bir farenin bir tasvirini görmüş olmak,” diye yazmıştı, “Komik giyinildiğinde bir randevu almanın çok daha zor olduğunu söyleyebilirim.”
Deniz Bora
Bunlar da ilginizi çekebilir
Tarihin En Tuhaf ve Gerçek Olaylarından Biri “Dans Salgını”
En İyi Bilim İnsanları ve Buluşları
Yorumlar 10