Tarih boyunca kraliyet, ayrıcalık kelimesiyle eş anlamlı olmuştur. Krallar, kraliçeler, prensler ve prensesler rahatlık, zenginlik, lüks ve politik etki hayatından her zaman yararlanmışlardır. Ancak kraliyet, trajediye karşı ayrıcalıklı değildir. Ölümler, kayıplar ve kargaşalar, kraliyet tarihinin ayrılmaz bir parçasıdır ve yıllar boyunca birçok kraliyet trajedisi yaşanmış olsa da, aşağıdaki olaylar o kadar yürek parçalayıcıydı ki, dünya çapında şok dalgaları yarattılar.
Prens Albert’in Ölümü
1837’de Kraliçe Victoria, on sekiz yaşındayken İngiliz tahtını devraldı. Genç ve kadın olması nedeniyle Victoria, popüler olmayan önceki kuşaklarına göre hoş bir değişiklikti.
Doğal olarak, Britanya halkı yeni kraliçelerinin aşk hayatıyla da çok ilgilendiler ve kendisi 1840’ta Saxe-Coburg ve Gotha Prensi Albert ile evlendi. Kraliyet çiftinin birlikte dokuz çocuğu oldu, ancak aşkları korkunç bir trajedi tarafından parçalandı.
Prens Edward’ın aktris Nellie Clifden ile skandallı ilişkisinin haberini takiben Albert, Cambridge’e gitti ve oğluyla ilişkisi hakkında konuştu. Soğuk hava Albert’e zarar verdi ve takip eden haftalarda tehlikeli bir şekilde hastalandı.
Uykusuzluk, titreme ve aşırı endişeyle savaştı. Windsor Şatosu’ndaki doktorlar onu kurtarmak için ellerinden geleni yaptılar, ama bu yeterli değildi: Albert, 14 Aralık 1861’de öldü. Albert’in ölümü tifo ateşine bağlansa da, birçok tarihçi şimdi gerçek ölüm nedeninin Crohn hastalığı olduğuna inanıyor.
İngiliz halkı yas işareti olarak siyah çelenkler aldı ve başkentin sokakları günlerce sessiz kaldı. Albert’in Almanya’daki ailesi haberi keşfettiklerinde perişan oldu ve İngiltere’nin geniş topraklarının olması, hükümdarın kocasının ölümü dünya çapında dalgalanmalara yol açtı.
Victoria’nın hayatı bir daha asla eskisi gibi olmayacaktı. Birçok kamu görevinden çekildi ve derin bir depresyona girdi.
Prenses Grace’in Ölümü
Grace Kelly, 1929’da doğdu ve Philadelphia şehrinde büyüdü. Aktris olma hırsıyla okulu bıraktı ve New York’taki Amerikan Dramatik Sanatlar Akademisi’ne kabul edildi.
Broadway’de (New York’daki dünyaca ünlü tiyatro bölgesi) sahne aldıktan sonra, Mogambo, The Country Girl, The Swan ve High Society gibi birçok filmde oynamadan önce birkaç televizyon dizisinde rol aldı.
1956’da ekrandan emekli oldu ve Monaco Prensi Rainier ile evlenerek Prenses Grace oldu. Grace başta uyum sağlamakta zorlandı ama zaman geçtikçe lüks ortamına alıştı ve Monaco’nun ana dili olan Fransızca’yı öğrenmeye başladı.
Grace, üç çocuğu (Caroline, Albert ve Stéphanie) doğurmasının yanı sıra birçok hayır işi yaptı. Monaco yetimhanesindeki çocuklara hediyeler getirdi, bir kreş açtı, Kızıl Haç için para topladı ve bir tiyatro ve dans okulu inşasını finanse etti.
Ancak 13 Eylül 1982’de trajik bir kaza sonucu Grace’in hayatı kısa sürdü. Grace felç geçirerek, arabasının kontrolünü kaybetti ve Mont Agel’in yokuşlarından aşağı düştü. Kızı Stéphanie de arabadaydı, ancak kazadan sağ çıkmayı başardı.
Grace ise ölümcül şekilde yaralandı. Hastane personelinin tüm çabalarına rağmen komaya girdi ve ertesi gün öldü. Sonraki birkaç hafta boyunca Monaco halkı, dünyanın dört bir yanından binlerce telgraf ve mektup yağarken, sevgili prenseslerini kaybetmenin yasını tuttu.
Kederle boğuşan Prens Rainier yirmi üç yıl daha yaşadı ama yeniden evlenmeyi reddetti.
Prenses Diana’nın Ölümü
Prenses Diana, 1981’de Prens Charles ile evlendi ama işler neredeyse anında ters gitmeye başladı. Yeni prenses, İngiliz basınının şeytani maskaralıklarıyla ve zamanının çoğunu eski kız arkadaşıyla geçiren sadakatsiz bir kocayla uğraşmak zorunda kaldı.
Ancak bu tür sorunlara rağmen, Diana ve Charles iki oğul doğurdu: sırasıyla 1982 ve 1984’te doğan William ve Harry. Oğullarıyla vakit geçirmenin yanı sıra, Diana birçok hayır işi yaptı ve fiziksel olarak hasta veya ekonomik olarak yoksul olanlara yardım etti.
Ancak yoğun programı onu gerçeklerden uzaklaştırmaya yetmedi: Charles ile olan ilişkisi bozuluyordu. Her iki tarafta da yasak ilişki vardı ve onları bir arada tutan tek şey çocuklarının mutluluğuydu. 1992’de Diana ve Charles ayrıldı ve dört yıl sonra resmen boşandılar.
30 Ağustos 1997’de Diana, tanınmış bir film yapımcısı olan yeni erkek arkadaşı Dodi Fayed ile Paris’te bir otelde kalıyordu. Çift, gece yarısından hemen sonra otelden ayrılmadan ve Dodi’nin dairesine gitmeden önce özel süitlerinde akşam yemeği yediler. Onlara şoförleri Henri Paul ve korumaları Trevor Rees-Jones eşlik etti.
Peşindeki paparazileri geride bırakmak için çaresiz kalan Henri, Mercedes’i Paris sokaklarında tehlikeli bir hızla sürdü. Alma Tüneli’ne girdikten sonra resmen arabayı biçti, Mercedes bir taş direğe çarptı. Henri ve Dodi anında öldü, ancak Trevor kazadan sağ çıkmayı başardı.
Diana’ya gelince, olay yerinde tedavi edildi ve ardından yerel bir hastaneye taşındı. Doktorlar onu kurtarmak için ellerinden geleni yaptılar ama faydası olmadı. Yaraları çok ağırdı. Sabah saat dörtte Diana’nın öldüğü açıklandı.
Diana’nın ölümü tüm dünyayı sarstı. Kensington Sarayı’nın duvarları kısa süre sonra çiçekler, mumlar ve diğer birçok hatıra simgesiyle çevrelendi. 6 Eylül’de Diana’nın cenazesi dünya çapında iki milyardan fazla insan tarafından izlendi.
Yusuf Mete Pehlivan