86 milyar. Bu sayı, beyninizin sahip olduğu hücrelerin sayısıdır. Şüphesiz ki kulaklarımızın arasındaki bu yapışkan kütle, vücudumuzu kontrol eden yegane şey. Bu yüzden zamanımızın çoğunu onunla ilgilenmeye ayırmamız mantıklı olur ama genelde yapmayız, hatta beynimizin ilgiye ihtiyacı olabileceğini bile düşünmeyiz. Uzmanlar, modern yaşam tarzının nöral yollarımızı yavaş yavaş p∂rç∂I∂dığını; bizi daha yavaş, aptaI ve daha az yaratıcı hale getirdiğini ortaya koydu.
Durumumuzun böyle olmasının yüzlerce nedeni var ancak bir çözüm yolu bulmak için önce kötü alışkanlıklarımızın farkına varmalıyız. Bu alışkanlıklar bazılarımızı şok edebilir çünkü z∈vk aldığımız şeylerin aslında bize zarar verebileceğini düşünmeyiz.
Gelin, bu alışkanlıkların neler olduğuna bakalım.
Hareketsizliğin Yıkıcı Etkisi
Uzaktan çalışma bir norm haline geldiğinden beri birçok insan yatak odasından çıkmamaya başladı. Gün boyunca aynı yerde bir şeyler yiyip içen, uyuyan ve çalışan insanlar tanıyorum. Bu insanların yaptıkları tek egzersiz markete gitmek ama teknoloji sağ olsun, artık o da uzaktan halledilebiliyor.
Onlar farkında olsa da olmasa da bu davranışlarının ciddi sonuçları var. Uzun süre oturmak doğrudan kalp krizi, obezite, depresyon, bunama ve kanser ile ilişkilidir. Hatta beyindeki belirli nöronları boz∂r. Şu gerçeği anlamamızın zamanı geldi, hareket etmek iyidir. Hareket edince endorfin salgılayarak kendimizi daha iyi hissederiz, kalbimiz daha sağlıklı olur ve beynimiz daha iyi çalışır.
Çalıştığımız sırada haddinden fazla oturmak, bilgisayarımıza bir şeyler yazarken nefesimizi tutmamıza neden olur. Bunu kendiniz de fark edebilirsiniz. Vücuda daha az oksijen gitmesi de karışık düşüncelere, yorgunluğa ve odaklanma sorununa yol açar.
Peki bunu nasıl düzeltiriz?
Korkmayın, spor salonuna gitmenizi ya da bir antrenör tutmanızı söylemeyeceğim.
İhtiyacınız olan tek şey 20-30 dakikalık bir hareket. Popüler 10.000 adım kuralı da peşine düşmek için iyi bir hedef. Eğer “vaktim yok” diye düşünüyorsanız kendini kandırıyorsunuz.
Nikola Tesla ve Charles Darwin gibi büyük mucitlerden Jobs, Zuckerberg, Jeff Weiner ve Jack Dorsey gibi günümüzün en yoğun CEO’larına kadar herkes yürümeyi sever.
Bunun basit bir yolu yürürken konuşmaktır. Yapabileceğiniz bütün aramaları biriktirin ve yürüyüşe çıkın. Farkına bile varmadan hedefinize ulaşacaksınız ve ekstra bir zaman harcamamış olacaksınız. Başka bir yolu ise hareket etmenizi ve daha fazla kalori y∂kmanızı sağlayan, ayakta durabileceğiniz/yürüyebileceğiniz masalar kullanmaktır.
Bunun yararlarının farkına varacak kadar zeki olduğunuzu biliyorum. Sadece bunları hayata geçirmeniz gerekiyor ve bu basit yollar sayesinde de yapmamanız için bir bahaneniz kalmıyor.
Konsantrenizi Etkileyen Yegane Şey
Ortalama bir gün içinde maruz kaldığımız bilgi miktarı gerçekten şaşırtıcı. California Üniversitesi, San Diego’dan bir rapora göre ortalama bir Amerikalı günde 34 gigabayt veri ve bilgi tüketiyor. (neredeyse 30 yılık bir süreçte yaklaşık %350’lik bir artış.)
Konsantremizi etkileyen yegane şeyin sürekli veri girişi oluşu hiç şaşırtıcı değil.
Bu veriler epostaları, sosyal medyayı, insanlarla konuşmayı, bildirimleri, toplantıları ve çok daha fazlasını içeriyor. Eğer tüketimimizi kontrol altına almazsak kısa sürede bunalmaya ve aşırı bilgi yüklemesine yol açabilir.
Bazı insanlar, işe giderken bir kitabı üç kat hızlı okumasıyla ya da epostalarını ve haberleri kontrol ederken iki podcast dinlemesiyle övünür ancak bu hiç de övünülecek bir şey değildir.
Küçük bir bilgi p∂rç∂sı bile dikkati dağıtabilir. Örneğin bir göreve odaklanmaya çalıştığınız sırada okunmamış bir epostanız olduğu aklınıza gelirse bu, o anki IQ ’nuzu 10 puan kadar düşürebilir.
Günlük olarak maruz kaldığınız bilgiyi en aza indirmek için birtakım araçlardan ve yöntemlerden yararlanın. Kısa içeriklere ayırdığınız zamanı azaltın ve bu süreyi uzun p∂rç∂Iar okumaya ayırın. Bu yöntem konsantrasyonunuzu korur ve bir tweet’ten diğerine atlamak yerine odağınızı geliştirmenize yardımcı olur.
Sosyal medya, haber, dedikodu vb. kontrol edemediğiniz ya da sizi ilgilendirmeyen gereksiz şeyleri hayatınızdan çıkarın.
Mümkün olduğu kadar sessizlik içinde olmayı öğrenin. Durgunluk ve sessizlik zihninizi, vücudunuzu ve ruhunuzu dinlendirir. Bunaltıcı içerik tüketiminin tek çaresi düzenli aralıklarla sessizliği sağlamaktır.
Yüksek Sesle Müzik Dinlemek
Spor yapmak, yürümek ya da e-postaları cevaplamak gibi sıradan bir iş yapıyor olsak da hepimizin canı güzel bir müzik dinlemek ister. Ve kendimizi en sevdiğimiz melodilerin içinde kaybetmek için sesi arttırırız.
Yine de bunu yapmadan önce etraflıca düşünmek isteyebilirsiniz. Artık popüler bir hale gelen ses engelleyici kulaklıklar yüzünden işitme duyunuza kolaylıkla zarar verebilirsiniz. Kulaklarınız belirli bir ses düzeyine alıştığında etrafınızdaki diğer normal sesleri duymak için daha fazla çaba göstermeniz gerekebilir. Bu nedenle de bir şeyleri hafızanızda yeteri kadar hızlı bir şekilde depolayamazsınız.
Headphonesty, bir şeyler dinlerken kulaklıklarınızı çıkarıp kol mesafesinde tutmanızı, sesi hala duyabiliyorsanız kısmanızı ve aynı testi tekrarlamanızı öneriyor. Bu, kulaklarınızı korumak için iyi bir yöntem. Eğer müzik dinlemek zorunda iseniz de belirli aralıklarla mola verin ve beyniniz ile kulaklarınıza ihtiyacı olan istirahati sağlayın.
Kulaklıklar dışında da kulüp, stüdyo ve konser gibi yüksek sesli çevrelerde bulunma konusunda dikkatli olun. 50 yaşındaki biri, bir metal rock konserinde kafa salladıktan sonra kronik baş ağrısı bildirdi. Bilgisayarlı tomografi sonuçları, beyninin sağ tarafında bir kan pıhtısı olduğunu ortaya koydu.
Bu, aynı şeyin sizin de başınıza geleceği anlamına gelmez ancak yüksek sesli müzik, beynimize hayal edemeyeceğimiz kadar fazla şekilde zarar verir. En iyisi sesi kısmak – beyninize zarar vermeden de müziğin tadını çıkarabilirsiniz.
Reality Şov İzlemek
Reality Tv, birçok ülkede de olduğu gibi, büyük bir olay. İnsanların dramadan (genellikle sahte olanlardan) etkilenmesi şaşırtıcı değil. (Reality TV, senaryosu olmayan gerçek yaşamdan kaydedilmiş dramatik ve mizahi durumları ekrana yansıtan ve karakter olarak profesyonel aktörler yerine gerçek kişileri kullanan bir televizyon programı çeşididir.)
İnsanları (ve kendimi) bu tür programlar izlemek konusunda uyardığımda “Bir zararı yok ki!” diyorlar. Ben de “Her sabah hamburger yemek de zararsız gözüküyor ama zamanla yıkıcı etkileri ortaya çıkıyor” diyorum.
Gerçek şu ki “Reality TV bir nevi beynimizin abur cuburu ve tıpkı abur cuburların dişlerimizi çürütüp bizi hasta etmesi gibi kötü reality TV de beynimizi çürütür, bizi hantallaştırır.” diyor psikiyatrist Dr. Marcia Sirota.
İzlediğimiz şeylerin bilinçaltımızda su götürmez bir etkisi vardır. Kaptan Amerika’yı izleyip sinemadan çıktıktan sonra doğrucu, özverili ve hatta vatansever hissedersiniz. Bir de beyninizi işe yaramaz reality şovlarla doldurduğunuzu hayal edin.
Bir süre sonra ekranda gördüğümüz duyguları ve özellikleri özümseriz. İzlediğiniz şeyden yola çıkarak sizin hakkınızda birçok şeyi tahmin edebilirim. Çünkü izlediklerimizin bilincimizde, duygularımızda ve davranışlarımızda belirgin bir etkisi vardır.
Yavaşça damlayan bir musluğun günde litrelerce suyu akıtması gibi yanlış türde bir içerik izleyerek beyin potansiyelinizi boşa harcayabilirsiniz.
Yapmanız Gerekenin İki Katını, Yapabildiğinizin Yarısını Yapın
Ne demeye çalıştığımı mı merak ediyorsunuz? Çoklu görevden söz ediyorum.
Çoklu görev, konsantrasyonunuzu p∂rç∂ p∂rç∂ yok ediyor. Son zamanlarda insanların sahip olması gereken bir özellikmiş gibi lanse ediliyor ve birçok iş tanımında yer alıyor.
Ancak insanlar hiç de çoklu görev için yaratılmamıştır. İki tane şey yapıp ikisine de eşit bir şekilde dikkatimizi veremeyiz, bunu sadece bilgisayarlar yapabilir.
Bir jonglör üç topu aynı anda çeviriyormuş ve hepsine eşit derecede dikkatini veriyormuş gibi gözükür. Fakat dikkat odağı sürekli olarak toplar arasında değişir, bu da bize çoklu görev illüzyonu yaşatır.
Stanford Üniversitesi’nde psikoloji profesörü olan Clifford Nass, günümüzün bitmek bilmeyen çoklu görevlerinin aslında tasarruf etmekten çok zaman harcadığını söylüyor. Ayrıca konsantrasyonumuzu ve yaratıcılığımızı öIdürdüğüne dair kanıtların olabileceğinden bahsediyor.
Başlarda o da aynı anda birden çok işi yapabildiğini iddia eden insanlardan etkilenmişti. Bu insanlar gerçekten zeki olmalı diye düşünmüştü.
Ancak onları incelediğinde gerçeğin tam tersi olduğunu gördü. Bu insanlar her türlü bilişsel görevde diğerlerine karşı yenilmişti ve “alakasızlığa bağımlılardı.”
“Sürekli olarak çoklu görev yapan insanlar alakasızlığı ayırt edemez. Çalışma belleğini kontrol edemezler, kronik olarak dikkatleri dağınıktır. Ellerindeki görevle ilgili olmayan çok daha büyük beyin bölgelerini kullanırlar ve buna rağmen çoklu görevde başarısız olurlar.
Çoklu görev yürütmelerini istediğimizde daha da kötüleştiler. Yani neredeyse zihinsel bir enkazlar. :)”
Araştırmada, ek olarak, çoklu görev yapan kişilerin, empati ile bilişsel ve duygusal kontrolden sorumlu olan anterior singulat kortekslerinde daha az yoğunluk gözlemlenmiştir.
Özetle ne kadar fazla çoklu görev yaparsanız beyninize o kadar zarar verirsiniz.
Bu döngüden kurtulmak için yapacağınız tek BİR şey bulun. Sadece temel şeylere odaklanmak için hayatınızdaki şeyleri bir önem sırasına koyun. Çoklu görev alışkanlığımızın arkasındaki neden, yapılacak şeyler listemizi tamamlayamama korkusudur.
Çözüm, daha da çok çalışmak değil; listeyi kısa tutmak ve sadece gerçekten gerekli şeyleri dahil etmek. Bunu yaptığınızda on tane şeyi aynı anda yapmak zorundaymış gibi hissetmeyeceksiniz.
Üzerinizdeki baskı kalktığında dikkatiniz ve yaratıcılığınız da artar. Bu da daha kısa sürede daha iyi sonuca yol açar.
Şekersiz – “Şekerden mi Muaf Yoksa Şeker mi Muaf?”
Şekerin çevremizi sardığı bir dünyada yaşıyoruz. İçinde şeker içermeyen işlenmiş bir gıda neredeyse yok. (bu durum, bağımlılık yaptığı ve gıda markalarının satışlarını arttırdığı için. Tabi kesinlikle iyi bir şey değil)
Tüketiciler olarak bu gerçeğin farkında olmalıyız. Şeker tüketimi, kan şekerinde ani bir artışa ve beyinde anormal kan akışına yol açabilir. Aşırı şeker tüketimi keyifsizliğe, depresyona, zayıf hafızaya ve yavaş düşünmeye kadar götüren oksidatif strese neden olabilir.
Yani beyniniz düşük performans gösterecek ve siz nedenini bile bilemeyeceksiniz.
Şeker alımınızı kontrol altında tutmak için birkaç günlüğüne yediklerinizi not almanızı öneririm. Şeker, çok yaygın olduğundan, siz farkında bile olmadan ağzınıza girebilir. Daha dikkatli davranarak, etiketleri kontrol ederek ve işlenmiş ürünlerden kaçınarak iyi bir başlangıç yapabilirsiniz.
Sonuç
Bunlar beyninize uzun vadede zarar veren ancak gözünüzden kaçan alışkanlıklardan bazılarıydı. Bir noktada muhtemelen ben de bunların hepsine düşkündüm fakat şekeri kestikten sonra daha üretken, keyifli ve mutlu bir hale geldim.
Bunlarla birlikte iyi bir beyin sağlığının esaslarını unutmayın – iyi beslenme, uyku, yeteri kadar su içme vb.
Beynimize iyi bakmak bizim sorumluluğumuzda. Biz hayatımızı heveslerimize ve isteklerimize göre yaşarsak o da kendi kendine bakamayacaktır.
Çeviri: Zehra Güzelhan