Sokushinbutsu nedir?: Günümüzde kendi kendini mumyalama imkansız bir fikir gibi görünüyor, ama 11. ve 19. yüzyıl aralığında tamamen yabancı bir kavram değildi. Japonya’da Budist keşişlerin maruz kaldığı “sokushinbutsu” adında dini bir uygulamaydı.
Biz bunu insanlıktan uzak bir yöntem olarak görebiliriz, fakat keşişler daha fazla aydınlanmayı başarmanın bir yolu olarak bunu istiyorlardı. Daha yüksek bir mevki peşinde, sokushinbutsu keşişleri süreç için gönüllü oluyordu.
Onlar mutlulukla, yaşarken mezara girmeden önce kendilerini yiyeceklerden mahrum bırakmak gibi zorluklara teslim oluyordu.
Bu uygulama Japonya’da yasaklandı, ama bugün hala günümüze kadar gelen Japon mumya keşişler var.
Ürkütücü bir pencereden mumyaları sergileyen bir Dainichi tapınağı bulunuyor. Tapınak, kutsal ritüeli renkli cübbeler ve keşişlerin korunmuş kemikleri aracılığıyla muhafaza etmektedir.
Keşişlerin nefsine hakim olma deneyiminin derinliklerine inelim:
Kendini Mumyalama: 3000 günlük bir süreç
Kendini mumyalama yolculuğuna çıkmak kolay değildi. Keşişlerin 3000 günlük törensel eğitimden geçmesi gerekiyordu — bu da yaklaşık sekiz yıla denk geliyordu.
Hazırlık işlemi hedefe giden yolda bir basamaktır — keşişlerin vücudunu bozulmayan bir kalıntıya dönüştürmek için kritik geçiş dönemi
Resmi eğitim sırasında, en çok odaklanılan alan beslenme düzeniyle ilgiliydi. Kendini mumyalamayı hedefleyen Japon keşişler tahıl ve tahıl ürünlerinin tüketimini durdurmalıydı.
İlk bin gün yalnızca yumuşak taneli meyveler ve kabuklu yemişler yiyebilirlerdi. Ardından, sonraki bin günü ağaç kabuğu, reçine ve çam iğneleri gibi şeyleri tüketmeye adıyorlardı — sokushinbutsu diyetinin çoğunlukla “ağaç yemek” olarak adlandırılmasının sebebi buydu.
Eğer bunun etkileyici olduğunu düşünüyorsanız, bu düşüncelerinize tutunun, çünkü bazı sokushinbutsu mumyalarının röntgenleri nehir taşlarının tüketimini de ortaya çıkardı.
Neden böylesine katı bir diyet ve iki bin gün için bu ikisi?
Pekala, bu diyet keşişlerin vücutlarının sıvı kaybı ve aşırı açlık yoluyla daha fazla yıpranmasına imkan veren hayati bir adımdı.
Açlıkla keşiş su ve yağdan — öIümden sonra çūrūmeyi arttıran madde — kurtuluyordu. İşlem vücutlarını böcek ve bakteriye karşı dayanıklı hale getiriyordu.
Zamana yayılan açlık dönemi acı çekmenin ön koşuluydu. Daha ötesi, açlık ileride yaşanacaklar için katılaşmanın temeli olarak hizmet ediyordu.
Keşişler zehirli uruşi çayı ve arsenikli su içerlerdi
Süreç sırasında, keşişlerin bedenlerinde bakteri oluşumunu önlemek amacıyla zehirli bitkiler ve kabuklu yemişler yemeleri bekleniyordu.
Uruşi ağacının kabuğundan popüler bir çay hazırlarlardı. Ağacın özsuyu döküntülere sebep olan aşındırıcı kimyasallar içeriyordu — tıpkı zehirli sarmaşık gibi.
Bu çayı içmede maksat neydi? Keşişin öIüm sürecini hızlandıracaktı ve hatta bedenini korumasına yardım edecekti.
Uruşi çayı tüketiminin dışında, çoğu keşiş öIümü hızlandırma ve çūrūmeyi önleme amacıyla arsenikli su içerdi. Suyu yüksek arsenik yoğunluklu olduğundan yakındaki membalardan alırlardı.
Keşişler kendilerini yaşarken gömdüler
Yoğun açlık ve meditasyonu izleyen bir sonraki adım inzivaydı. Keşişler yakınlarındaki küçük mezarda — kendi vücutlarından daha geniş olmayan bir haznede — dinlenmeye geçiyorlardı.
Bağdaş pozisyonunda zeminin yaklaşık 3 metre altına inerlerdi. Tabutları kömürle kaplanırdı, ama nefes alabilmeleri için kullanılan bambu asaya yeterli boşluk bırakılırdı.
Bu pozisyonda, keşişler meditasyon yapmaya ve diğerlerine hala yaşadığını belirtmek için çan çalmaya devam ederlerdi. Çan sesi durduğunda, insanlar keşişin öIdüğünü varsayarlardı.
Daha sonra mezar bir başka 1000 günlüğüne içinde yeraltında bırakılan c∈setlerle mühürlenirdi.
Başarı ve başarısızlığın sonuçları
1000 günün tamamlanmasının ardından, c∈set kazılıp ortaya çıkarılırdı. C∈setlerin tamamen çūrūyūp keşişin ibadet için elverişsiz olmasına sebep olmuş sayısız örnek bulunmaktadır.
İnsanlar kötü ruhları kovma seansından sonra kalıntıları tekrar gömerlerdi. Ancak c∈setlerin çūrūme belirtisi göstermemesi durumunda, keşişin derisi uzun ömürlülüğü garantilemek için tütsülenirdi. Korunmuş bedene daha sonra ibadet edilecekti.
Mumyalanmış keşişler Buda olarak görülürdü, bu sebeple korunmuş bedenlere cübbeler giydirilir ve insanların görmesi için tapınaklara yerleştirilirdi. Keşişlerin gözleri çıkarılırdı — ama çoğu insan mumyaların, yaşayanların ruhlarının içini görebildiğine inandılar.
Bütün bunlar nasıl sadece tek bir rahiple başladı?
Şimdi her şey nasıl başladı? Bir 9. yüzyıl Japon rahibi, Kukai, müritleriyle Shugendo uygulaması — ruhsal güç edinme eylemi — yapardı.
Hayatının sonuna yaklaşırken, Kukai su ve yiyeceği tamamen reddettiği derin meditasyona girdi, öyle ki sonunda vefat etti.
ÖIümünden sonra mezarı açıldığında, adeta yaşıyor durumda bulundu — uykuya benzer bir halde. Kukai örneğini gören diğer keşişler yüzyıllarca gelişmeye devam eden “sokushinbutsu” sürecini başlattılar.
Günümüze kadar gelen mumyalar
İstatistiklerden konuşacak olursak, yüz kadar cesur keşiş bu yöntemi uyguladı, ancak sadece 28 tanesinin başarabildiği biliniyor. Her biri halka açık olarak sergilenmiyor, ama çoğunluğu çeşitli Japon tapınaklarında ziyaret edilebilir.
Bu tür pratiklerin kaderi: Sokushinbutsu yasal değil
Bu uygulama nihayet 1877’de yasadışı hale getirildi — neredeyse bin yıl sonra. O zamanki imparator daha fazla sokushinbutsu girişiminde bulunan keşişlerin mezarlarının açılmasını yasakladı.
Kendini mumyalamaya hazırlamak için çoktan yıllarını harcamış olanlar sonuçta arzularından vazgeçmek zorunda kaldılar. Şimdi normal bir kişi bu uygulamayı ¡nt¡har olarak kabul eder, ancak mutlulukla kendini mumyalamaya teşebbüs eden keşişler bunu bir fedakarlık olarak gördüler. Kim için? Tüm insanlık için.
Onlar insanları korumak için sokushinbutsu uyguladılar; bedenleri Dünya’ya bağlı olduğu sürece insanoğlunun güvende olacağına inandılar.
Mine Şentekin