Karl Marx, 5 Mayıs 1818’de Almanya’nın Trier kentinde doğdu. Babası Hirschel Marx, bir avukat ve aydındı. Annesi Henriette Pressburg ise Hollandalı bir Yahudi aileden geliyordu. Karl Marx, altı kardeşin en büyüğüydü.
Karl Marx, çocukluğunda dindar bir eğitim aldı. Babası, 1816 yılında Prusya’nın Yahudilere karşı uyguladığı kısıtlamalardan dolayı Protestanlığa geçti. Karl Marx da 1824 yılında vaftiz edildi.
Karl Marx, 1830 yılında Trier Lisesi’nden mezun oldu. Ardından Bonn Üniversitesi’ne hukuk okumaya gitti. Ancak burada akademik çalışmalardan çok öğrenci hayatına ve politikaya ilgi duydu. Bir öğrenci derneğine katıldı ve bir düello yaptı. Babası, bu durumdan memnun olmayarak onu Berlin Üniversitesi’ne gönderdi.
Berlin Üniversitesi’nde Karl Marx, Hegel felsefesine ve genç Hegelciler adlı radikal bir akımın fikirlerine yakınlaştı. Hegel felsefesi, tarihin diyalektik bir süreç olduğunu ve insan bilincinin gelişimini anlamak için bu süreci takip etmek gerektiğini savunuyordu. Genç Hegelciler ise Hegel’in felsefesini eleştirel bir şekilde yorumlayarak, dinin, devletin ve toplumun köklü bir değişime ihtiyacı olduğunu ileri sürüyorlardı.
Karl Marx, 1841 yılında doktorasını tamamladı. Doktora tezinde Antik Yunan filozofları Demokritos ve Epikuros’un doğa felsefelerini karşılaştırdı. Ancak akademik kariyer yapma şansı bulamadı. Çünkü Prusya hükümeti genç Hegelcilerin etkisini kırmak için üniversitelerde reformlar yapmaya başlamıştı.
Karl Marx, bu dönemde gazeteciliğe yöneldi. Rheinische Zeitung adlı liberal bir gazetede yazmaya başladı. Gazetede ekonomik, sosyal ve politik konularda eleştirel makaleler yazdı. Gazetenin baş editörü oldu ve Prusya hükümetinin sansürüne maruz kaldı. 1843 yılında gazete kapatıldı.
Karl Marx, aynı yıl Jenny von Westphalen ile evlendi. Jenny, Karl Marx’ın çocukluk arkadaşıydı ve aristokrat bir aileden geliyordu. Çiftin hayatları boyunca yedi çocukları oldu ancak bunlardan sadece üçü yetişkinliğe ulaştı.
Karl Marx, 1843 yılında Paris’e taşındı. Burada Almanya’daki demokratik hareketleri destekleyen Deutsch-Französische Jahrbücher adlı dergiyi çıkarmaya başladı. Aynı zamanda Alman komünist Friedrich Engels ile tanıştı ve yakın arkadaş oldu. Engels, Manchester’da bir fabrikada çalışmış ve İngiliz işçi sınıfının durumunu gözlemlemişti. Engels, Karl Marx’a ekonomi politiğin temel eserlerini okumasını ve kapitalizmin işleyişini anlamasını tavsiye etti.
Karl Marx, Paris’te kaldığı süre boyunca komünizm üzerine çalışmalar yaptı. 1844 yılında Ekonomi Felsefi El Yazmaları adlı eserini yazdı. Bu eserde, kapitalizmin insanın doğasına, emeğine ve özgürlüğüne yabancılaştırıcı bir etki yaptığını ve komünist bir devrimle bu durumun aşılması gerektiğini savundu. Ancak bu eser, Karl Marx’ın ölümünden sonra 1932 yılında yayımlandı.
Karl Marx, 1845 yılında Fransa hükümeti tarafından sınır dışı edildi. Bunun üzerine Brüksel’e gitti. Burada Engels ile birlikte Kutsal Aile’nin Eleştirisi adlı kitabı yazdı. Bu kitapta, genç Hegelcilerin fikirlerini eleştirdi ve tarihsel materyalizm adını verdikleri yeni bir yöntem ortaya koydu. Tarihsel materyalizme göre, tarihin seyri insanların maddi koşulları tarafından belirlenir ve toplumsal değişimler sınıf mücadeleleri sonucunda gerçekleşir.
Karl Marx, 1847 yılında Londra’da kurulan Komünistler Birliği adlı gizli bir örgüte katıldı. Bu örgüt, Karl Marx ve Engels’ten komünizmin ilkelerini açıklayan bir manifestoyu yazmalarını istedi. Karl Marx ve Engels, 1848 yılında Komünist Manifesto adlı tarihi eseri kaleme aldılar. Bu eserde, kapitalizmin çelişkilerini, işçi sınıfının ezilmesini, burjuvazinin devrimci rolünü, komünist bir devrimin kaçınılmazlığını ve komünist bir toplumun özelliklerini anlattılar. Komünist Manifesto, “Bütün ülkelerin işçileri, birleşin!” sloganıyla son buldu.
Karl Marx, 1848 yılında Fransa’ya geri döndü. Burada devrimci hareketlere katıldı ve Neue Rheinische Zeitung adlı gazeteyi çıkardı. Ancak 1849 yılında devrimlerin bastırılması üzerine tekrar sınır dışı edildi. Bu sefer Londra’ya yerleşti ve hayatının geri kalanını burada geçirdi.
Karl Marx, Londra’da yoksulluk ve hastalıkla mücadele etti. Ailesinin geçimini sağlamak için gazetelere yazılar yazdı ve dostlarından borç aldı. Özellikle Engels’in maddi ve manevi desteği onun için çok önemliydi. Ayrıca Britanya Müzesi’nde araştırmalar yaptı ve uluslararası işçi hareketleriyle ilişki kurdu.
Karl Marx, Londra’da en önemli eseri olan Kapital’i yazdı. Kapital, kapitalizmin eleştirel bir analizidir. Kapital’in ilk cildi 1867 yılında yayımlandı. İkinci ve üçüncü ciltler ise Karl Marx’ın ölümünden sonra Engels tarafından yayımlandı. Dördüncü cilt ise daha sonra Karl Kautsky tarafından yayımlandı. Kapital’de Karl Marx, kapitalist üretim biçiminin nasıl çalıştığını, emek-değer teorisini, artı-değer kavramını, sermayenin birikimini, sömürüyü, krizleri ve kapitalizmin çöküşünü açıkladı. Kapital, Marksist ekonomi politiğin temel eseridir ve kapitalizmin eleştirisini yapar.
Karl Marx’ın Ekonomi Teorisi ve Kapitalizm Eleştirisi
Karl Marx, ekonomi politiği, toplumsal ilişkilerin maddi temelini inceleyen bir bilim olarak tanımladı. Karl Marx, kapitalist üretim biçiminin nasıl çalıştığını anlamak için klasik ekonomistlerin (Adam Smith, David Ricardo, vb.) çalışmalarından yararlandı. Ancak onların teorilerini eleştirel bir şekilde yorumlayarak, kapitalizmin çelişkilerini ve sınırlarını ortaya çıkardı.
Karl Marx’ın ekonomi teorisinin temelinde emek-değer teorisi yatar. Bu teoriye göre, bir malın değeri onun üretiminde harcanan ortalama toplumsal emek zamanıyla belirlenir. Emek-değer teorisi, klasik ekonomistler tarafından da kabul edilen bir teoridir. Ancak Karl Marx, bu teorinin kapitalizmde nasıl işlediğini farklı bir şekilde açıkladı.
Karl Marx’a göre, kapitalizmde malların değeri iki bileşenden oluşur: sabit sermaye ve değişken sermaye. Sabit sermaye, üretim araçları olarak kullanılan makine, araç-gereç, bina gibi malları ifade eder. Değişken sermaye ise işgücü olarak kullanılan emeği ifade eder. Sabit sermaye, üretim sürecinde değerini korur veya aktarır. Değişken sermaye ise üretim sürecinde değer yaratır veya arttırır.
Karl Marx, kapitalizmin temel çelişkisini değişken sermayede buldu. Kapitalistler, kar elde etmek için işçilerden daha fazla değer yaratmalarını isterler. Bunu yapmanın yollarından biri işçilerin çalışma saatlerini uzatmaktır. Ancak bu yolun sınırları vardır. Çünkü işçilerin fiziksel ve zihinsel dayanıklılıkları sınırlıdır ve ayrıca işçilerin yaşamak için de zamanları olmalıdır. Bu nedenle kapitalistler, başka bir yol olan işçilerin ücretlerini düşürmeye başvururlar. Böylece işçilerin ürettikleri değerin bir kısmını kendilerine alırlar. Bu kısma artı-değer adı verilir. Artı-değer, kapitalistlerin karının kaynağıdır.
Karl Marx’a göre, artı-değer oranı (artı-değer / değişken sermaye) kapitalistlerin sömürü derecesini gösterir. Kapitalistler, artı-değer oranını arttırmak için sürekli olarak üretim araçlarını geliştirirler. Böylece işçilerin verimliliğini arttırırlar. Ancak bu durum, kapitalizmin başka bir çelişkisine yol açar. Kapitalistler, üretim araçlarını geliştirdikçe, sabit sermayenin payı artar ve değişken sermayenin payı azalır. Bu da artı-değer oranının düşmesine neden olur. Çünkü artı-değer sadece değişken sermayeden elde edilebilir. Bu duruma yasalara karşıt eğilim adı verilir.
Karl Marx’a göre, kapitalizmin başka bir çelişkisi de sermayenin birikimi ile ilgilidir. Kapitalistler, elde ettikleri karın bir kısmını yeniden yatırım yaparak sermayelerini büyütürler. Böylece üretim kapasitesi artar. Ancak kapitalistler, aynı zamanda işçilerin ücretlerini düşürerek tüketim güçlerini azaltırlar. Bu da talebin azalmasına neden olur. Böylece üretim ile tüketim arasında bir dengesizlik oluşur. Bu dengesizlik, kapitalist sistemin krizlere girmesine sebep olur.
Karl Marx’a göre, kapitalizmin son çelişkisi de sınıf mücadelesi ile ilgilidir. Kapitalistler, işçileri sömürerek kar elde ederler. İşçiler ise bu sömürüye karşı direnirler. İşçilerin direnişi, sendikalar, grevler, siyasi partiler gibi örgütlenme biçimleri alır. İşçiler, kapitalist sistemi değiştirmek için komünist bir devrim yapmayı hedeflerler. Komünist devrim, kapitalist üretim ilişkilerini ortadan kaldırarak, işçilerin iktidarını kurar. Böylece işçiler, emeklerinin tam karşılığını alır ve toplumsal eşitlik sağlanır.
Karl Marx’ın Sosyoloji ve Sosyal Bilimlere Katkıları
Karl Marx, sosyolojinin kurucularından biri olarak kabul edilir. Çünkü o, toplumu tarihsel ve materyalist bir perspektiften inceleyen ilk bilim insanıdır. Karl Marx, toplumu sadece gözlemlemekle yetinmeyip, onu değiştirmeye çalışan bir devrimciydi. Bu nedenle sosyolojiyi, hem bir bilim hem de bir praksis olarak gördü.
Karl Marx’ın toplumsal değişim ve gelişim için önerdiği yöntem tarihsel materyalizmdir. Tarihsel materyalizm, toplumun maddi koşullarının tarihin seyrini belirlediğini ve toplumsal değişimin sınıf mücadeleleri sonucunda gerçekleştiğini savunur. Tarihsel materyalizm, toplumu dört temel bileşene ayırır: üretici güçler, üretim ilişkileri, üstyapı ve toplumsal bilinç.
Üretici güçler, insanların doğayı dönüştürmek için kullandıkları araçlar ve yeteneklerdir. Üretici güçler, teknoloji, bilgi, beceri gibi unsurları içerir. Üretici güçler, toplumun üretim kapasitesini belirler.
Üretim ilişkileri, insanların üretim sürecindeki rolleri ve ilişkileridir. Üretim ilişkileri, mülkiyet, sözleşme, hukuk gibi unsurları içerir. Üretim ilişkileri, toplumun sınıflara bölünmesine neden olur.
Üstyapı, üretim ilişkilerinin üzerinde yükselen siyasi, hukuki, kültürel ve ideolojik kurumlar ve değerlerdir. Üstyapı, devlet, din, sanat, felsefe gibi unsurları içerir. Üstyapı, üretim ilişkilerini meşrulaştırmak ve korumak için çalışır.
Toplumsal bilinç, insanların kendilerini ve çevrelerini algılayış biçimidir. Toplumsal bilinç, dünya görüşü, ahlak, inanç gibi unsurları içerir. Toplumsal bilinç, üstyapı tarafından şekillendirilir.
Tarihsel materyalizme göre, toplumun gelişimi şöyle gerçekleşir: Üretici güçler arttıkça üretim ilişkileri değişir. Üretim ilişkileri değiştikçe üstyapı da değişir. Üstyapı değiştikçe toplumsal bilinç de değişir. Bu süreçte çatışma çıkan nokta ise üretici güçler ile üretim ilişkileri arasındaki uyumsuzluktur. Üretici güçler geliştikçe üretim ilişkileri onları engellemeye başlar. Bu durumda eski üretim ilişkilerine bağlı olan sınıf ile yeni üretim ilişkilerine geçmek isteyen sınıf arasında bir mücadele başlar. Bu mücadele sonucunda eski üretim ilişkileri yıkılır ve yeni üretim ilişkileri kurulur. Böylece toplum bir evrimden geçer.
Karl Marx, toplumun evrimini beş aşamaya ayırdı: ilkel komünal toplum, köleci toplum, feodal toplum, kapitalist toplum ve komünist toplum. Bu aşamalar, üretici güçlerin ve üretim ilişkilerinin niteliğine göre belirlenir. Karl Marx, kapitalist toplumun son aşama olmadığını, komünist topluma geçişin kaçınılmaz olduğunu savundu. Komünist toplumda, üretici güçlerin tam olarak geliştirileceğini, üretim ilişkilerinin eşitlikçi olacağını, üstyapının gereksizleşeceğini ve toplumsal bilincin özgürleşeceğini iddia etti.
Karl Marx’ın sosyoloji ve sosyal bilimlere katkısı sadece tarihsel materyalizm ile sınırlı değildir. O, aynı zamanda sınıf, ideoloji, din, devlet, hukuk gibi kavramları da ele almıştır. Bu kavramları kısaca tanımlayalım:
Sınıf, insanların üretim sürecindeki rollerine göre belirlenen bir toplumsal gruplamadır. Sınıflar, sahip oldukları mülkiyet ve emek gücüne göre ayrılır. Sınıflar arasında çıkar çatışması vardır. Sınıf mücadelesi, tarihin motorudur.
İdeoloji, insanların gerçekliği algılamalarını etkileyen bir düşünce sistemidir. İdeoloji, belli bir sınıfın çıkarlarını yansıtır ve haklı gösterir. İdeoloji, insanların bilincini saptırır ve yanlış bilinç yaratır.
Din, insanların doğaüstü güçlere inanmaları ve onlara tapınmalarıdır. Din, insanların acılarını dindirmek için bir teselli aracıdır. Din, ideolojinin bir parçasıdır ve baskıcı üretim ilişkilerini meşrulaştırır.
Devlet, belli bir sınıfın egemenliğini sağlamak için kurulan siyasi bir kurumdur. Devlet, şiddet kullanma tekelini elinde tutar ve hukuk sistemi ile düzeni sağlar. Devlet, ideolojik aygıtlarla (okul, medya, vb.) insanların bilincini etkiler.
Hukuk, devlet tarafından belirlenen ve uygulanan kurallar bütünüdür. Hukuk, belli bir sınıfın çıkarlarını korur ve diğer sınıfları denetler. Hukuk, adalet değil eşitsizlik yaratır.
Karl Marx’ın sosyoloji ve sosyal bilimlere katkısı günümüzde de önemini korumaktadır. Çünkü o, toplumu tarihsel ve materyalist bir şekilde analiz etmenin yolunu açmıştır. Ayrıca o, toplumu değiştirmek için işçi sınıfının devrimci rolüne vurgu yapmıştır. Karl Marx’ın fikirleri, Marksist sosyoloji adı verilen bir akımın temelini oluşturmuştur. Marksist sosyoloji, kapitalizmin eleştirisi ve alternatifleri üzerine çalışmalar yapmaktadır.
Karl Marx’ın Siyaset Felsefesi ve Komünizm Vizyonu
Karl Marx, siyaseti, toplumsal sınıflar arasındaki çatışma ve iktidar mücadelesi olarak tanımladı. Karl Marx, siyasetin temelinde ekonomik çıkarların yattığını savundu. Bu nedenle siyaseti, üretim ilişkileri ve üstyapı ile ilişkilendirdi.
Karl Marx’a göre, kapitalist toplumda siyasetin temel aktörü burjuvazi ve proletaryadır. Burjuvazi, üretim araçlarının sahibi olan ve kar elde eden sınıftır. Proletarya ise üretim araçlarından yoksun olan ve emeğiyle geçinen sınıftır. Burjuvazi ve proletarya arasında sürekli bir çatışma vardır. Çünkü burjuvazi, proletaryayı sömürerek kar elde eder. Proletarya ise bu sömürüye karşı direnir.
Karl Marx’a göre, kapitalist toplumda siyasetin temel kurumu devlettir. Devlet, burjuvazinin egemenliğini sağlamak için kurulan bir şiddet aygıtıdır. Devlet, hukuk sistemi, polis, ordu, bürokrasi gibi araçlarla toplumu denetler ve düzenler. Devlet, aynı zamanda ideolojik aygıtlarla (okul, medya, din, vb.) insanların bilincini etkiler ve burjuva değerlerini yaygınlaştırır. Devlet, kapitalist sistemin çıkarlarına hizmet eder ve işçi sınıfının devrimci potansiyelini bastırır.
Karl Marx’a göre, kapitalist toplumda siyasetin temel amacı komünist bir devrimdir. Komünist bir devrim, işçi sınıfının burjuvaziye karşı silahlı bir ayaklanmasıdır. Komünist bir devrim, kapitalist üretim ilişkilerini yıkarak işçi sınıfının iktidarını kurar. Komünist bir devrim, aynı zamanda üstyapının da değişmesine neden olur. Komünist bir devrim, uluslararası bir karakter taşır ve tüm dünyada gerçekleşir.
Karl Marx’a göre, komünist bir devrimden sonra kurulacak olan komünist toplumun temel özellikleri şunlardır:
- Üretim araçları ortak mülkiyete geçer ve işçiler tarafından demokratik olarak yönetilir.
- Sınıflar ortadan kalkar ve toplumsal eşitlik sağlanır.
- Emek-değer ilişkisi son bulur ve insanlar ihtiyaçlarına göre üretir ve tüketir.
- Devlet gereksizleşir ve yerini özyönetimli komünler alır.
- İdeoloji yok olur ve insanlar gerçekliği doğrudan kavrar.
- Din ortadan kalkar ve insanlar doğa ile uyumlu bir yaşam sürer.
- Kültür özgürleşir ve insanların yaratıcılığı gelişir.
Karl Marx’ın siyaset felsefesi ve komünizm vizyonu günümüzde de tartışılmaya devam etmektedir. Çünkü o, kapitalizmin sorunlarını teşhis etmiş ve alternatif bir toplum modeli sunmuştur. Karl Marx’ın fikirleri, Marksist siyaset felsefesi adı verilen bir akımın temelini oluşturmuştur. Marksist siyaset felsefesi, kapitalizmin eleştirisi ve komünizmin savunusu üzerine çalışmalar yapmaktadır.