İnsan doğası gereği geleceğe umutla bakar. Ayrıca gelecekte olabilecek kōklü değişiklikleri hayal etmek insan için heyecan vericidir: Mesela bilim kurgu filmlerindeki fütüristik yapay zeka dünyası veya uzay maceraları gibi. Ancak, Din, Para ve hatta Ulus-Devlet Dünya Yapısı gibi “dünyanın temel bir parçası” olarak kabul ettiğimiz bir şeyin geleceğini hayal etmeye gelince, değişiklikler bize imkânsız görünüyor.
Teknolojik değişimlerin aksine Din, Para ve Ulus-Devlet yapılarındaki değişimler durağan hissettirir, çünkü tarihsel değişimler her zaman durağan görünür.
Tarih ve Dünya Analojisi
Bunu şu şekilde düşünün: Tıpkı ufuk noktamız dünyanın çevresi tarafından gölgede bırakıldığı için, dünyanın durduğumuz yerden daire şeklinde görünmesi gibi, dünyadaki zamanımız tarihin bin yılı tarafından gölgede bırakıldığından, tarihsel değişimler de aynı nedenden dolayı durağan hissettirir.
Ve böylece Tarih bizim rehberimiz olabilir.
Tarih, tüm insanlık hikayemizi tek bir çerçevede yeniden ölçeklendirerek geleceği daha iyi anlamamıza yardımcı olabilir. Bu şekilde, kademeli değişiklikleri ve ara sıra patlamaları görebilir ve en azından değişikliklerin normal ve kaçınılmaz olduğu gerçeğini normalleştirebiliriz.
Dönüm Noktasında Yaşamak
Etrafınıza bakarsanız, dünyamız sayısız argüman, değişiklik, durum ve soruyla dolu.
Paranın geleceğini şekillendirebilecek kripto para birimlerinin kōkeni, Dinin geleceğini şekillendirebilecek sürekli çatışmalar ve bir araya gelme veya Ulus-Devletlerin geleceğini şekillendirebilecek Milliyetçiliğin hızlı yükselişi ile zaman zaman, pek çok şeyin dönüm noktasındayız.
Ya da belki, geleceğin- ve geleceğin daha sonraki tarihinin- Dinin, Paranın veya Ulus-Devletlerin geleceği olsun, herhangi bir yoldan gidebileceği Kavşakta duruyoruz.
Kimileri Devletin din konusunda özgür olması gerektiğini düşünürken kimileri de Devletlerinin sadece din sayesinde var olduğunu düşünür, kimileri dinin artık modası geçmiş olduğunu düşünür, kimileri de dini tüm yaşamları olarak kabul eder.
Dini para ile değiştirseniz de argümanlar aynı kalacaktır: “Devletlerin para ile bir ilgisi olmalı mı?”, “Kripto nihai kurtarıcı mı yoksa sadece dev bir Ponzi şeması mı?” gibi.
Uzaya giden bir milyarder, aramızda ve bazen -ironik ve önemli bir şekilde- içimizde çok sayıda duygu ve tepkiyi tetikleyebilir.
Halk ve Tarih Şekillendiriciler
Sanırım kararsız insan doğamız yüzünden her zaman bulmacalar üzerinde yaşıyoruz. Referans için kendi bireysel benliğimizi ele alalım: Güne vizesiz bir dünya hayaliyle başlıyoruz, normal bir dünya vatandaşı olarak günlük mücadelemizi veriyoruz ancak yine de kültürümüze veya milletimize yönelik en ufak provokasyon veya tehditte Milliyetçiliğin zirvesine geri dönüyoruz.
Gitmek istediğimiz ülkeler için daha kolay gōçmenlik politikaları istiyor ama yine de kendi ülkemizin gevşek gōç politikası fikrine içerliyoruz, hatta bazılarımız uyumadan önce kendi yeni Ulus-Devletimizin hayalini kuruyor ve tekrar vizesiz, Ulus-Devletsiz bir dünyanın hayalini kuruyoruz.
Belki de dünyayı kavşaklarla oluşturan ve nihayetinde tarihi şekillendiren, bocalayan doğamızın ve davranışlarımızın bu karışık halidir.
Ne de olsa tarih böyle yaratılıyor. Basit bir bakış bize, tarihin yalnızca birkaç etkili şahsiyet tarafından şekillendirildiği izlenimini verebilirken, genel olarak tarih, biz sıradan insanlar, doğamız, kararlarımız ve eylemlerimiz tarafından şekillendirilir. Tarih, toplanıp biriken, yavaş dönüşler ve yönler alan ve nihayetinde devrilme noktasına ulaşan günlük eylemlerimiz ve kararlarımızdır.
Tabii ki, sıkıştırılmış tek kare bir resimde, noktalar kesin bir yapı verir ve tarih sadece devrilme noktası gibi görünür. Ancak tarih bugün bile değişiyor, her seferinde bir gün- her zaman olduğu gibi.
Nihayetinde, biz sıradan halkı şekillendiren tarih, tarihi de şekillendiren yine biz, sıradan halktır.
Tarih neden geleceği tahmin etmekle daha az ilgilidir?
Yukarıda bahsedildiği gibi, çoğumuz geçmişi geleceği tahmin etmek için bir araç olarak görüyoruz. Ama burada, tarihin birincil amacının geleceği tahmin etmek olmadığını vurgulamak gerekiyor. Aksine, tarihin birincil amacı dünyamızı anlamaktır. Bilim, evrenin kōkeni veya yaşamın kōkeni gibi fiziksel dünyanın nasıl ve neden olduğunu anlamamıza yardımcı olduğu gibi, tarih de dinin kōkeni veya paranın kōkeni gibi dünyamızın yaşayan bölümünü anlamamıza yardımcı olur.
Çevrenizdeki “yaşayan dünyayı” düşünün: yaşadığınız ülkeden işe gittiğiniz şirkete, takip ettiğiniz kültürden konuştuğunuz dillere kadar. Tüm bunların nasıl ortaya çıktığını merak ediyorsanız, kōkenlerini araştırmak için tarih sayfalarına bakmanız gerekir.
Sadece günümüz Şirketlerinin kōkenini anlamak için Hollanda Hisse Senedi İnovasyonuna geri dönmeniz ve Hollanda hikayesini anlamak için Keşif ve Keşfe götüren Baharatlar hakkındaki hikayeler gibi birkaç başka hikayeyi anlamanız gerekir.
Bu anlamda tarih, bizi şekillendiren olayların kōk nedenlerinin araştırılmasıdır. Nihai kōk nedeni bulma arayışında, bir yakın nedenden diğerine, her seferinde bir katman daha derine yapılan bir yolculuktur.
Geleceği tahmin edebilir miyiz?
Tarih, olayların nedenlerini bilmemize yardımcı olduğu için, geleceği geçmişten bilebileceğimiz izlenimini de verir.
Ancak gelecek hakkında konuşmak çok göz korkutucu bir iştir, çünkü geçmişten bahsederken yapabileceğimiz anlatıları çizerken geriye bakmanın avantajından yararlanamıyoruz. Ama yine de gelecek hakkında konuşmak, tahminlerde haklı olmaya çalışmaktan daha çok, zamanın alabileceği olası yolların farkında olmaya çalışmakla ilgilidir.
Bu anlamda tarih, Paranın, Din’in ve Ulus-Devletlerin geleceği de dahil olmak üzere, “orada” kısmını henüz bilmiyor olsak bile, gelecekte ‘oraya’ nasıl ulaştığımızı anlama arayışında, geçmişi bugünle ilişkilendirmek için zaman ve mekan yolculuğudur.
Gülcan Gören