Çoğu kişi, Kleopatra’nın Ptolemaios’un son firavunu olduğunu ve her şey yerle bir olmadan önce Mısır’ın egemenliğini sağlamayı başaran efsanevi bir kadın olduğunu bilir. Sezar’ı ve Mark Anthony’yi baştan çıkaran etkileyici bir kraliçe olarak kim olduğu gayet iyi biliniyor ama gerçekten Kleopatra için her şey bundan ibaret mi? Güçlü erkeklerin kalbini kazanmak için kadınsı cazibesini kullanan bir kadın mı?
Bazen tarihin galip gelenler tarafından yazıldığını unutuyoruz. Kleopatra hakkında bildiklerimizin pek çoğu, yazarlarının onu kötü göstermek için uğraştığı Roma kaynaklarından geliyor. Ne de olsa o sadece Mısırlı değil, aynı zamanda bir kadındı. Çağdaş Romalılar için hoşa gitmeyecek olan iki özellikti bunlar.
Romalı tarihçiler içim bırakın bir ülkeyi kraliçe olarak yönetmeyi, herhangi bir kadının iktidara sahip olabileceği fikri, “uygar dünyada” duyulmamış bir şeydi. Kleopatra’nın meziyetlerine bir birey olarak bakmak yerine, onun itibarını zedelemeye çalıştılar.
Ancak skandal söylentilerin arkasına baktığımızda farklı bir şey görmeye başlıyoruz. Kleopatra’yı gerçekten anlayabilmek için onun Roma’daki iç s∂v∂şt∂n önce, kraliçe olmadan ve Roma dünyasında tanınmaya başlamadan önceki hayatına bakmamız gerekiyor.
Bu kadın gerçekte kimdi ve erkeklerin yönettiği bir dünyada nasıl bu kadar başarılı olmuştu?
Kleopatra Çok Azimli ve Hırslı Bir Kadındı
Mısır o zamanlarda Makedon kōkenli Yunan hanedanı Ptolemies tarafından yönetiliyordu. Yüzyıllar boyunca Mısır’ı yönetmişler fakat ana dili öğrenmeye zahmet etmemişlerdi. Bunu barbarca bir hareket olarak görmüşler ve bunun yerine çok daha üstün olduğunu düşünerek Yunanca konuşmuşlardı.
Kleopatra, aile üyelerinden farklı olarak, kraliçe olacaksa yerel halkın desteğini kazanmak için onlarla bağlantı kurması gerektiğini biliyordu. Bu yüzden erken yaşlardan itibaren ailesindeki başka hiçbir kişinin yapmadığı bir şeyi yapıp Mısır dilini öğrendi.
Aslında, Mısır dilini konuşan Ptolemies üyesiydi.
Sadece Mısır diliyle kalmadı. Kleopatra’nın tam olarak kaç dil bildiğinden emin değiliz, ancak İbranice, Arapça dili de dahil olmak üzere en az yedi dilde rahatça konuşabiliyordu. Bu, diplomatlarla tercümana ihtiyaç duymadan konuşabildiği için diplomasi konusunda ciddi bir avantaj sağlamıştı. Plutarch bir keresinde şöyle bir cümle kurmuştur:
“Çok telli bir enstrüman gibi bir dilden diğerine geçerek konuşmasını dinlemek bir zevkti; öyle ki konuştuğu diller bir tercüman tarafından zar zor cevaplanmıştı.”
Pek çok dile hakim olma yeteneği, bize zekası ve gelecekteki amaçları hakkında bir fikir veriyor. Bunlar, bir zamanlar Ptolemaioslar tarafından yönetilmiş ilk insanlar tarafından konuşulan dillerdi. Kleopatra, muhtemelen daha kraliçe olmadan önce Mısır’ın ihtişamını geri getirme hayalleri kurmuştu. Belki de bu dilleri öğrenmek, onun bir fatih değil de bir kurtarıcı olarak görülmesini kolaylaştırabilirdi?
Gelecekteki hedefleri ne olursa olsun, Kleopatra aynı zamanda çok kararlı bir insandı ve danışmanlarının tavsiyelerini çoğu zaman görmezden gelmişti. O dönemlerde, Ptolemaios hükümeti tarafından istihdam edilen birkaç paralı teğmen, Suriye’deki bir Roma valisinin oğullarını öIdürmüştü. Durumun göz ardı edilmesine izin vermek yerine, derhal tutuklanmalarını istemiş ve cezalandırması için valiye teslim etmişti.
Günümüzün modern dünyasında bile hükümetler hatalarını açıkça kabul etmekte zorlanıyorlar, ancak 2000 yıl öncesinde bir kadın, halkına dürüst ve adil bir hükümdar olduğunu gösteriyordu.
Baştan Çıkarıcı Bir Kadın Olmaktan Ziyade Bir Bilim İnsanıydı
Kleopatra, Roma’dan sonra ikinci zengin ve çok kültürlü bir metropol olan İskenderiye’de büyümüştür. İskenderiye, MÖ 334’te Büyük İskender tarafından kurulmuş hem erkekler hem de kadınlar için bir kültür ve öğrenim merkezi olmuştur.
Bunun nedeni, Mısır’ın kadınlarını güçlendirme konusunda uzun bir geçmişi olmasıydı. Mısırlı kadınlar mülkü devralabilir, boşanma davası açabilir ve hatta kendi işlerini bile yürütebilirdi. Orada yaşayan Yunanlılar bile, kraliyet ailesinin bir üyesi olan Kleopatra’ya kendi geleceğini şekillendirmek için eşi görülmemiş bir özgürlük veren bu geleneklere bağlı kalmışlardır.
Kleopatra, İskenderiye’nin büyük kütüphanesini de içeren bir eğitim kurumu olan Musaeum’da okumuştur. Helenistik dünyanın en ünlü bilginlerinden bazılarının gözüne girmiş ve bu bilginlerden antik çağda herkesin umabileceği en iyi eğitimlerden birini almıştı.
Ama o sadece siyaseti ya da retorik sanatını öğrenmedi. Bazı orta çağ kaynakları, Kleopatra’nın yetkin bir bilim insanı ve simyacı olduğunu iddia ediyor. Al-Masudi’ye göre:
“Alimlerin isimlerini duyuran ve onların arkadaşlığından zevk alan bir bilge, bir filozoftu. Tıpla uğraşanlar tarafından bilinen ve kendisine atfedilen birçok kitabın yanı sıra tıp, büyü ve kozmetik üzerine kitaplar da yazmıştır.”
Orta çağ Arap tarihçileri, Kleopatra’nın görünüşünden ziyade bilimsel arayışlarıyla daha çok ilgileniyorlardı. Bu yüzden onların yazdıkları, bize Kleopatra hakkında tarafsız bilgi verebilecek nitelikte.
Bazı kaynaklar Kleopatra’nın saç dökülmesi tedavisi üzerinde çalıştığını ve hatta sıvıları analiz etmek için bir araç icat ettiğini iddia ediyor. İbn Al-Hakam, İskenderiye Feneri’nin yapımından Kleopatra’nın sorumlu olduğunu söyleyecek kadar da ileri gitmiştir.
Her şeyi olduğu gibi almamalıyız, ancak Kleopatra’nın bir kraliçeden daha fazlası olduğunu iddia eden çok sayıda kaynak dikkate alınmalıdır. Mısırlı bilim insanı El Daly bunu şöyle özetliyor:
“Kleopatra hakkındaki tüm mevcut bilgilerimiz muh∂Iif kaynaklarından geliyor. Romalılar onu küçümsüyordu ve onu işe yaramaz, s∈ksi bir şey gibi göstermek istediler.”
Orta çağ tarihçilerinin Kleopatra’yı itibarsızlaştırmak için hiçbir nedenleri olmadığına göre, vardıkları sonuçlarda doğruluk var mıdır? Tam olarak bilemeyeceğimiz bir durum.
Kleopatra, sadece siyasi bir figürden daha fazlasıydı. Birden fazla dile hakim, bilimden anlayan ve orta çağ kaynaklarına inanacak olursak, aynı zamanda başarılı bir mucit ve simyacı olan yüksek eğitimli bir kadındı.
“Kleopatra bilim dallarının pek çoğu hakkında eğitim gördü ve şüphesiz bilim insanlarını cesaretlendirmişti. Bununla kalmayıp, bulgularını ve düşüncelerini onlarla tartışmıştı. Sosyal konumu nedeniyle değil, zekası ve eğitimi nedeniyle aralarında eşit olmuştu.” – Schwappach
Zamanının çok ötesindeydi ve binlerce yıl sonrasına kadar görülemeyecek özellikler sergiliyordu. Yine de hikayesinin bu tarafını neredeyse hiç kimsenin duymadığını bilmek üzücü bir durum.
Tarih, galipler tarafından yazılmış olabilir ancak yeniden yazılabilir. Sadece, onlara meydan okuyabilecek kadar cesur olmalıyız.
BÜŞRA EKİZ