Jean Paul Sartre, 20. yüzyılın en önemli Fransız yazar ve düşünürlerinden biridir. Varoluşçuluk ve Marksist humanizm akımlarının öncülerinden olan Sartre, felsefi, edebi, siyasi ve biyografik eserleriyle tanınır. Sartre, insanın özgür ve sorumlu bir varlık olduğunu savunurken, toplumsal ve tarihsel koşulların da insanın varoluşunu etkilediğini vurgular. Sartre, 1964 yılında Nobel Edebiyat Ödülü’ne layık görülmesine rağmen, bu ödülü reddetmiştir
Jean Paul Sartre Hayatı
Jean Paul Sartre, 21 Haziran 1905’te Paris’te doğdu. Babası Jean-Baptiste Sartre, Fransız donanmasında subaydı ve Sartre henüz iki yaşındayken öldü. Annesi Anne-Marie Schweitzer ise Alman asıllı bir müzik öğretmeniydi. Sartre, annesinin ailesinin yanında büyüdü. Çocukluğunda çok kitap okuyan ve yazan Sartre, lise eğitimini Louis-le-Grand Lisesi’nde tamamladı. Burada Albert Camus, Raymond Aron ve Paul Nizan gibi isimlerle tanıştı.
Sartre, 1924’te École Normale Supérieure’ye girdi ve burada felsefe eğitimi aldı. 1929’da Simone de Beauvoir ile tanıştı ve hayatının sonuna kadar onunla birlikte oldu. Sartre ve Beauvoir, geleneksel evlilik kurumuna karşı çıkarak, açık bir ilişki yaşadılar. Sartre, 1931’de felsefe öğretmenliği diplomasını aldı ve çeşitli liselerde öğretmenlik yapmaya başladı.
Sartre, 1933-1934 yılları arasında Berlin’de Fransız Enstitüsü’nde çalıştı ve burada Edmund Husserl ve Martin Heidegger gibi fenomenoloji felsefesinin kurucularının eserlerini inceledi. Bu eserler, Sartre’ın kendi felsefesini geliştirmesinde büyük etki yaptı.
Sartre, 1938’de ilk romanı olan Bulantı’yı yayımladı. Bu roman, varoluşçuluk felsefesinin edebi bir yansıması olarak kabul edilir. Romanın kahramanı Antoine Roquentin, yaşamın anlamsızlığı ve rastlantısallığı karşısında duyduğu bulantıyı anlatır.
Sartre, 1939’da II. Dünya Savaşı’nın başlamasıyla Fransız ordusuna meteorolog olarak katıldı. 1940’ta Almanlar tarafından esir alındı ve dokuz ay boyunca bir toplama kampında kaldı. Burada yazdığı oyun olan Esirler’i arkadaşlarına oynattığı söylenir. Sartre, 1941’de sağlık sorunları nedeniyle serbest bırakıldı ve Paris’e döndü.
Sartre, Paris’te Direniş hareketine katıldı ve Les Temps Modernes adlı edebi-politik bir dergi çıkarmaya başladı. Bu dergi, Sartre’ın fikirlerini yaymak için önemli bir araç oldu. Sartre, aynı zamanda felsefi başyapıtı olan Varlık ve Hiçlik’i de bu dönemde yazdı. Bu kitapta, Sartre, insanın varoluşunun özünden önce geldiğini, yani insanın kendisini özgürce yarattığını savunur. Sartre, insanın özgürlüğünü kısıtlayan ve kendisini bir nesne gibi gören her türlü tutumu kötü niyetli olarak niteler.
Sartre, savaş sonrası dönemde hem edebi hem de politik olarak çok üretken oldu. Romanlar, oyunlar, denemeler, biyografiler ve eleştiriler yazdı. Ayrıca sol politik görüşleriyle de tanındı. Sartre, Soğuk Savaş döneminde Sovyetler Birliği’ni destekledi, ancak 1956’da Macaristan’ın işgal edilmesine tepki gösterdi. Fransa’nın Cezayir’e karşı yürüttüğü savaşa karşı çıktı ve Cezayir’in bağımsızlığı için mücadele edenlere yardım etti. 1960’ta Fransız hükümeti tarafından tutuklandı, ancak kamuoyunun baskısıyla serbest bırakıldı.
Sartre, 1964’te Nobel Edebiyat Ödülü’ne layık görülmesine rağmen, bu ödülü reddetti. Sartre, bu kararını bir mektupla açıkladı ve şöyle dedi: “Ben her zaman resmi onurları reddettim ve bir yazarın kendisini bir kuruma dönüştürmesine izin vermemeli olduğunu düşünüyorum.”
Sartre, 1960’larda Marksist felsefeye yaklaştı ve Varoluşçuluk ve Marksizm adlı kitabında bu iki akım arasındaki ilişkiyi inceledi. Ayrıca Küba Devrimi’ni destekledi ve Che Guevara ile görüştü. 1968’de Fransa’da patlak veren öğrenci hareketine de katıldı ve sokaklarda konuşmalar yaptı.
Sartre, 1970’lerde sağlık sorunları yaşamaya başladı ve görme yetisini kaybetti. Ancak yazmaya devam etti ve Gustave Flaubert’in hayatını anlatan beş ciltlik bir biyografi yazdı. Jean Paul Sartre, 15 Nisan 1980’de Paris’te kalp krizi sonucu öldü. Cenazesine yaklaşık 50 bin kişi katıldı.
Felsefesi
Sartre’ın felsefesi, varoluşçuluk olarak adlandırılır. Varoluşçuluk, insanın varoluşunu merkeze alan bir felsefe akımıdır. Varoluşçulara göre, insanın varoluşu önceden belirlenmiş bir öze sahip değildir. İnsan, kendi varoluşunu özgürce seçer ve yaratır. Bu da insan için hem bir özgürlük hem de bir sorumluluk kaynağıdır.
Sartre’ın felsefesinin temel kavramlarından biri varlık kavramıdır. Sartre’a göre, varlık iki türdür: Kendinde-varlık (en-soi) ve kendi için varlık (pour-soi). Kendinde-varlık, nesnelerin varlığıdır. Kendinde-varlık sabit, belirli ve değişmezdir. Kendinde-varlık hiçbir şey değildir, yani hiçbir olasılık taşımaz. Kendinde-varlık bilinçsizdir.
Kendi için varlık ise insanın varlığıdır. Kendi için varlık değişken, belirsiz ve olasılıklarla doludur. Kendi için varlık bir şeydir, yani kendi kendini aşan bir potansiyel taşır. Kendi için varlık bilinçlidir.
Sartre’a göre, insan kendi için varlıktır. İnsan, kendinde-varlık gibi sabit bir öze sahip değildir. İnsan, kendi özünü özgürce seçer ve yaratır. Bu da insanı hem özgür hem de sorumlu kılar. Sartre, insanın özgürlüğünü şöyle tanımlar: “İnsan, kendisini seçen ve kendisini yaratan bir varlıktır.”
Sartre’ın felsefesinin bir diğer önemli kavramı da hiçlik kavramıdır. Sartre’a göre, hiçlik, insanın varoluşunun temelidir. Hiçlik, insanın kendinde-varlık ile olan ilişkisini belirler. Hiçlik, insanın kendinde-varlıkta olmayan bir şeyi düşünebilmesini sağlar. Bu da insanın kendinde-varlığı aşmasına ve kendi için varlığı yaratmasına olanak verir.
Sartre, hiçliği şöyle açıklar: “Hiçlik, bilincin kendinde-varlığa uyguladığı bir işlemdir. Bilinç, kendinde-varlığı reddeder ve onun yerine kendi için varlığı koyar.”
Sartre’ın felsefesinin sonucu olarak ortaya çıkan bir başka kavram da kötü niyet kavramıdır. Sartre’a göre, kötü niyet, insanın özgürlüğünü inkar etmesi ve kendisini bir nesne gibi görmesi durumudur. Kötü niyetli insan, kendi seçimlerinden kaçar ve toplumsal rollerin veya ahlaki normların onu belirlediğini iddia eder. Kötü niyetli insan, kendi sorumluluğunu başkalarına yükler.
Sartre, kötü niyeti şöyle tanımlar: “Kötü niyet, kendinde-varlık ile kendi için varlık arasındaki gerilimi gizlemeye çalışan bir tutumdur. Kötü niyetli insan, kendinde-varlık gibi davranırken aslında kendi için varlıktır.”
Sartre’ın felsefesi, insanın özgür ve sorumlu bir varlık olduğunu vurgular. Sartre, insanın bu durumuyla ilgili olarak şu ünlü sözü söyler: “İnsan mahkum olduğu bir varoluşa sahiptir.”
Jean Paul Sartre Eserleri
Sartre, hem felsefi hem de edebi eserleriyle tanınır. Sartre’ın eserleri, varoluşçuluk felsefesinin temel metinleri olarak kabul edilir. Sartre’ın eserleri, aynı zamanda döneminin siyasi ve toplumsal sorunlarını da yansıtır.
Sartre’ın en önemli eserlerinden bazıları şunlardır:
Felsefi Eserleri
- Varlık ve Hiçlik (L’Être et le néant, 1943): Sartre’ın felsefi başyapıtı olarak kabul edilen bu kitapta, Sartre, insanın varoluşunu fenomenolojik bir perspektiften analiz eder. Sartre, insanın varlığının özünden önce geldiğini, yani insanın kendisini özgürce yarattığını savunur. Sartre, insanın özgürlüğünü kısıtlayan ve kendisini bir nesne gibi gören her türlü tutumu kötü niyetli olarak niteler. Sartre, ayrıca insanın kendinde-varlık ile olan ilişkisini hiçlik kavramıyla açıklar. Sartre, bu kitapta şu ünlü sözü söyler: “İnsan mahkum olduğu bir varoluşa sahiptir.”
- Varoluşçuluk ve Marksizm (L’existentialisme est un humanisme, 1946): Bu kitapta, Sartre, varoluşçuluk felsefesini savunur ve eleştirilere yanıt verir. Sartre, varoluşçuluğun bir insanlık doktrini olduğunu ve insanın özgür ve sorumlu bir varlık olduğunu vurgular. Sartre, ayrıca varoluşçuluğun Marksist felsefeyle uyumlu olduğunu ve insanın toplumsal ve tarihsel koşullarını da dikkate aldığını gösterir. Sartre, bu kitapta şu ünlü sözü söyler: “İnsan özgür doğar, ama her yerde zincire vurulur.”
- Eleştirel Akıl Sorunu (Question de méthode, 1957): Bu kitapta, Sartre, Marksist felsefenin eleştirel bir yöntem olarak nasıl uygulanabileceğini tartışır. Sartre, Marksizmin dogmatik olmaktan çıkması ve tarihsel materyalizmi yeniden yorumlaması gerektiğini savunur. Sartre, ayrıca Marksizmin varoluşçulukla bütünleştirilmesi gerektiğini ve böylece insanın hem bireysel hem de kolektif boyutunu kapsayacak bir felsefe oluşturulabileceğini ileri sürer.
Edebi Eserleri
- Bulantı (La Nausée, 1938): Sartre’ın ilk romanı olan bu eserde, varoluşçuluk felsefesinin edebi bir yansıması görülür. Romanın kahramanı Antoine Roquentin, yaşamın anlamsızlığı ve rastlantısallığı karşısında duyduğu bulantıyı anlatır. Roquentin, kendinde-varlığın sabitliği ve kendi için varlığın belirsizliği arasında sıkışmıştır. Roquentin’in tek kurtuluşu yazmaktır.
- Kapalı Kapılar (Huis clos, 1944): Sartre’ın en ünlü oyunu olan bu eserde, üç kişi öldükten sonra cehenneme gelirler. Cehennemde hiçbir işkence aleti yoktur, sadece birbirlerinin yargısına maruz kalan bu üç kişi için cehennem, başkalarının bakışlarıdır. Sartre, bu oyunda şu ünlü sözü söyler: “Cehennem, başkalarıdır.”
- Sözcükler (Les Mots, 1964): Sartre’ın otobiyografik bir romanı olan bu eserde, Sartre, çocukluğunu ve gençliğini anlatır. Sartre, kitap okuma ve yazma tutkusunun nasıl geliştiğini ve kendisini bir yazar olarak nasıl tanımladığını açıklar. Sartre, ayrıca edebiyatın toplumsal ve politik rolüne de değinir. Sartre, bu kitapta şu ünlü sözü söyler: “Yazmak, yaşamak demektir.”
Jean Paul Sartre Etkisi
Jean Paul Sartre, 20. yüzyılın en etkili Fransız yazar ve düşünürlerinden biri olarak kabul edilir. Sartre, varoluşçuluk felsefesinin kurucusu ve savunucusu olarak, insanın varoluşunu, özgürlüğünü ve sorumluluğunu vurgulayan bir dünya görüşü ortaya koydu. Sartre, aynı zamanda Marksist felsefeye katkıda bulunarak, insanın toplumsal ve tarihsel koşullarını da dikkate alan bir felsefe geliştirdi. Sartre, hem felsefi hem de edebi eserleriyle, insanın kendini tanıma ve değiştirme çabasını anlattı.
Sartre’ın etkisi sadece felsefe ve edebiyat alanlarıyla sınırlı kalmadı. Sartre, aynı zamanda siyasi bir aktivist olarak da tanındı. Sartre, sol politik görüşleriyle, döneminin önemli olaylarına müdahil oldu ve eleştirel bir tavır sergiledi. Sartre, Sovyetler Birliği’ni, Küba Devrimi’ni, Cezayir’in bağımsızlık mücadelesini ve Fransa’daki öğrenci hareketini destekledi. Sartre, ayrıca insan hakları, barış ve adalet için mücadele etti.
Sartre’ın etkisi günümüzde de devam etmektedir. Sartre’ın felsefesi ve eserleri, pek çok yazar, sanatçı, akademisyen ve aktivist tarafından ilham kaynağı olarak kullanılmaktadır. Sartre’ın felsefesi ve eserleri, insanın varoluşunu anlamaya ve yaşama anlam katmaya çalışan herkes için önemli bir referans noktası oluşturmaktadır.
Sonuç
Jean Paul Sartre, 20. yüzyılın en önemli Fransız yazar ve düşünürlerinden biri olarak tarihe geçmiştir. Sartre, varoluşçuluk felsefesinin kurucusu ve savunucusu olarak, insanın varoluşunu, özgürlüğünü ve sorumluluğunu vurgulayan bir dünya görüşü ortaya koymuştur. Sartre, aynı zamanda Marksist felsefeye katkıda bulunarak, insanın toplumsal ve tarihsel koşullarını da dikkate alan bir felsefe geliştirmiştir. Sartre, hem felsefi hem de edebi eserleriyle, insanın kendini tanıma ve değiştirme çabasını anlatmıştır.
Sartre, sadece felsefe ve edebiyat alanlarıyla sınırlı kalmayan bir yazar ve düşünürdür. Sartre, aynı zamanda siyasi bir aktivist olarak da tanınmıştır. Sartre, sol politik görüşleriyle, döneminin önemli olaylarına müdahil olmuş ve eleştirel bir tavır sergilemiştir. Sartre, Sovyetler Birliği’ni, Küba Devrimi’ni, Cezayir’in bağımsızlık mücadelesini ve Fransa’daki öğrenci hareketini desteklemiş; insan hakları, barış ve adalet için mücadele etmiştir.
Sartre’ın etkisi günümüzde de devam etmektedir. Sartre’ın felsefesi ve eserleri, pek çok yazar, sanatçı, akademisyen ve aktivist tarafından ilham kaynağı olarak kullanılmaktadır. Sartre’ın felsefesi ve eserleri, insanın varoluşunu anlamaya ve yaşama anlam katmaya çalışan herkes için önemli bir referans noktası oluşturmaktadır.