Ne yazık ki bir çoğumuz yanlış bildiğimiz efsaneleri dinleyerek büyüdük çünkü tarih her zaman gerçek olaylara dayanan mitlerin ve efsanelerin karışımı olmuştur. Tarihçiler bize olayların en güvenilir halini sunabilmek için buğdayı samandan ayırırcasına araştırırlar.
Bunlardan bir tanesi Nero’nun hikayesi ve Roma’daki büyük yangın. Efsane, olayın gerçek halinin neredeyse tam zıttıdır. Şimdi biraz İmparator Nero’nun hikayesinden ve diğer yanlış bildiğimiz 6 Roman efsanesinden bahsedelim.
Roma Yanarken Nero’nun Keman Çalması
Çok az kaynak Nero’yu siyası muhaliflere zulmeden bir tiran olarak tasfir etti. Bazı tarihçiler ise halkının sefaletini umursamayan bir deli olarak ondan bahsetmiştir. MS 64’te, Roma’nın büyük ateşi sırasında, muhalifleri Nero’yu Roma yanarken keman çalmakla suçladı. Bu ifade “ilgisizlik” ile eş anlamlı hale gelmişti.
Bazıları yangının çıkmasından Nero’yu sorumlu tutmuştu. Ancak şimdi burada bir yanlışlık olduğunu biliyoruz çünkü yangın çıktığında Nero Roma’da bile yoktu.
Roma yanarken gerçekten Nero keman çalmış mıydı?
Bu sanılandaki ilk kusur kemanın henüz Roma’da bulunmuyor oluşudur. İkincisi ise kaydedilen kayıtlara göre Roma’nın büyük ateşini söndürmek için Nero’nun canla başla çalışmış olmasıdır.
Yangının haberini duymasıyla birlikte hemen Roma’ya dönmüştür ve özel bahçelerini zor durumda kalan Romalılara açmıştır. Nero, yangının söndürülmesinde ve yardım operasyonlarının devam etmesinde doğrudan yer almıştır.
Nero’nun sanata olan ilgisi Roma toplumunda küfür olarak Kabul edildiğinden, onu olumsuz bir şekilde tasvir eden kayıtların çoğu politik olarak motive oldular.
Nero’nun rakiplerine karşı olan acımasız tavrı da kötü ününe yardımcı olmadı. Nero hakkında düşünceleriniz ne olursa olsun, Roma yangınındaki ilgisizliği için onu suçlamak yanlış olur. Bu yanlış bilinen efsaneyi tarihe gömmenin zamanı geldi.
Kleopatra’nın Mısırlı Oluşu
Kleopatra Mısır kraliçesiydi ama Mısırlı değildi.
Mısır tarihindeki önemine rağmen Kleopatra aslında Afrikalı değildi, Makedonyalıydı. Tüm ailesinde Mısırca konuşan ilk kişiydi ve Mısır’ın son hükümdarıydı.
Makedonlar, Pers Ahameniş İmparatorluğu’nu yendikten sonra Mısır, Büyük İskender’in eline geçti. İskender’in ölümünden sonra generalleri arasında bir ardıl savaşı gerçekleşti ve savaş Ptoleme Krallığı’nın MÖ 305’te Mısır’ı almasıyla sonuçlandı.
Kleopatra bu krallığın soyundan gelmişti. Ailesindeki ilk Kleopatra değildi, Ptoleme Krallığındaki yedinci Kleopatra idi. Mısır’ın Yunan hükümdarları soylarını korumakla çok ilgilendikleri için aile içinde evlendiler. Kleopatra, Mısır’da iktidarı paylaştığı kardeşi Ptoleme XVIII ile evlendi.
Jül Sezar ve Mark Antony ile olan aşk ilişkileri William Shakespeare oyunlarına, aşk romanlarına ve Hollywood filmlerine ilham verdi.
Kleopatra, Roma Cumhuriyeti’nin Mark Antony ve Augustus arasındaki son savaşından sonra MÖ 30’da intihar etti. Mısır, ölümünden sonra bir Roma Eyaleti haline geldi ve böylece Makedonya dönemine son verildi.
İlginizi çekebilir: Kleopatra, Antik Mısır’ın Son Helenistik Kraliçesinin Hayat Hikayesi
Barbarlar ve Romalılar’ın Ebedi Düşman Olmaları
Popüler kültürde Barbarlar ve Romalılar arasındaki ilişki basit bir şekilde tasvir ediliyor ve Barbarlar Roma’nın ebedi düşmanı olarak gösteriliyor. Ancak Romalıların Barbarlarla olan ilişkisi karmaşıktır.
Barbarlar, Romalılar ve Yunanlar tarafından Greko-Romen mirasının bir parçası olmayan herkese atıfta bulunmak için kullanılan bir terimdir. Barbarlar Roma İpmaratorluğu’nda yaşadılar, vatandaşlık kazandılar ve Roma ordusunda çok kez görev yaptılar.
Hatta Roma soylularıyla bile evlendiler. Bu nedenle, popüler inancın aksine, tüm Barbarlar Roma düşmanı değildi.
Bazı tarihçiler Roma’nın nihai ölümünün nedeni olarak Barbarları işe alımdaki artışı suçladılar. Bu tartışmalı bir iddiadır. Barbarlar Roma ordusunda görev yapmıştı, Galyalılar ve Almanlar, Sezar’ın saltanatı sırasında Roma süvarilerinin bel kemiğini oluşturdular.
Franks gibi bazı Barbar kabileleri her zaman Romalılara sadık kaldı ve imparatorluğa bir Roma vatandaşı ile aynı derecede hizmet etti.
Barbarlar her zaman Roma’nın düşmanı değildi. Aralarındaki ilişkiyi o zamanın karmaşık siyaseti belirledi. Roma’ya karşı çıkan her Barbar için bir de sadık olanı vardı, bu kişiler bazen aynı aile içerisinden bile çıkabiliyordu.
Roma İmparatorluğu’nun MS 476’da Sona Ermesi
Bu efsanenin temeli Doğu ve Batı Roma İmparatorluğu’nun ayrılmasından kaynaklanmaktadır. İkisi aslında farklı siyası birimler değildi. Güncel bilgilere göre, o dönemdeki insanlar Batı ve Doğu Roma İmparatorluklarını ayrı birer otorite olarak görmediler.
Biri Ravenna’da diğeri Konstantinopolis’te olmak üzere iki imparatorluk mahkemesi vardı. Doğu Roma İmparatorluğu İmparatoru Justinianus, MS 554’te Ravenna imparatorluk mahkemesini dağıttı.
Justinianus, Renovatio imperii’de İtalya ve Kuzey Afrika’nın bazı bölgeleri üzerindeki Roma İmparatorluk yönetimini veya imparatorluğun yeniden yapılanması görevlerini üstlendi. Roma İmparatorluğu’nun çöküşü için söyleyebileceğimiz doğru tarih, 1453’te Konstantinopolis’in Osmanlı Devleti’nin eline geçtiği ile aynı tarihtir.
Varus Savaşı’nın Roma için bir Felaket Olması
Bu savaşta yaklaşık 20 bin Roma lejyonu öldürüldü. Cermen komutanlarından biri olan Arminius, Romalı askerler için çalıştığını söyleyerek onlara ihanet etti. Tüm Cermenler, hatta Arminius’un aile üyeleri bile Roma karşıtı değildi.
Kayınpederi bir Roma müttefikiydi, erkek kardeşi ise ona karşı savaşan sadık bir Roma komutanıydı. Bunlara rağmen Arminius bir Roma düşmanıydı.
Varus Savaşı’nın ardından Roma İmparatoru Tiberius, eski Roma İmparatoru Augustus’u halefi olarak göreve aldı. Tiberius’un yeğeni Germanicus, Alman kabilelerine zarar verdi. MS 14-16 yılları arasında Romalılar Arminius’u birkaç kez yendi.
Arminius’un karısı yakalandı ve köle olmak üzere satıldı. İmparatorluk kaybettiği toprakları geri aldı ve en sonunda Arminius’a suikast düzenledi. Varus Savaşı Romalılar için bir felaket olmuş olsa da, kaderlerini belirleyen şey olmamıştı. Arminius sonrasında daha kötü şeylerle karşılaştı ve Roma, topraklarını geri kazanmış oldu.
Batı Roma İmparatorluğu Çöküşünün “Karanlık Çağlara” Yol Açması
476 yılında Batı Roma İmparatorluğu’nun çöküşünden sonra Avrupa’da o dönemi ifade eden “karanlık çağlar” terimini muhtemelen duymuşsunuzdur. Bu karanlık çağlar terimi cehaleti, bilimde ilerleyememeyi, hastalık ve kötü ekonomik koşulları temsilen söylenmiştir.
Bu durum, Avrupa’nın yeniden doğuşunu simgeleyen ve İtalyan Rönesansı olarak da bilinen 15-16. yüzyıl sıralarında tersine çevrildi. Leonardo da Vinci, Michelangelo ve Galileo, karanlığı ve cehaleti yok eden ışığın sembolleri olarak görülüyordu.
Rönesans, Batı Roma İmparatorluğu’nun yıkılmasından sonra Avrupa’nın “karanlık dönemi” aksine bir aydınlanma çağı olarak görülüyor. İtalyan Rönesansı, yeni bir bilim, sanat ve mühendislik çağını başlatan ilk kültürel hareket değildi.
Bundan önce Batı Avrupa, Şarlman (Frank kralı) yönetimi altında da benzer bir kültürel ve bilimsel ilerleme dönemi yaşadı. Buna da Karolenj Rönesansı diyoruz. Otton Hanedanı döneminde, Batı Avrupa ikinci bir ilerleme aşaması yakaladı, bu da genelde Otton veya 10. Yüzyıl Rönesans’ı olarak adlandırılır.
Rönesans veya İtalyan Rönesansı olarak bilinen Ortaçağ Rönesansı, Ortaçağ’dan modern döneme geçişin bir göstergesiydi. Haçlı seferleri, veba ve Moğol İmparatorluğu, Rönesansı etkiledi.
Buna rağmen Hıristiyan dünyasının çağdaşlarına kıyasla bilimden ve kültürden yoksun olduğunu söylemek yanlış olur. Yeniden doğuş yerine, üçüncü Ortaçağ Rönesansı çağlar boyunca kültürsel ve bilimsel ilerlemenin bir sonucu olarak ortaya çıktı.
Jül Sezar’ın İskenderiye Kütüphanesini Yok Etmesi
İskenderiye Kütüphanesi (Mısır), antik dünyanın en prestijli eğitim kurumlarından biriydi. Bazıları bu kütüphanenin yok edilmesinde Jül Sezar’ın suçlu olduğunu iddia ediyor. Jül Sezar, MÖ 48’de, Pompey ile olan iç savaşı sırasında gemisiyle İskenderiye limanına yanaştı.
Mısırlılar, Sezar’ın kaçış yolunu engellemek için geminin çevresini kuşattılar. Sezar, adamlarına Mısır gemilerini yakmalarını emretti ve bazıları gemiden çıkan yangınların kütüphaneye yayıldığını düşündü. Böylelikle Sezar, kütüphane yangınından suçlanmış oldu.
Ancak bu iddia pek gerçekçi durmuyor çünkü o zamanki kaynaklar kütüphanenin çok küçük bir kısmının alev aldığını ve kısa bir süre içerisinde onarıldığından bahsediyor. Romalı tarihçi Cassius Dio’nun kayıtlarına göre, yangın ana kütüphaneden ziyade içerisinde birçok değerli parşömenin bulunduğu iskelenin yakınındaki depoyu sardığı söyleniyor.
Bir Yunan filozofu ve tarihçisi olan Plutarch, kütüphanenin imha oluşundan Sezar’ı suçlu tutmuştu. Ancak Plutarch, Mark Antony’nin Kleopatra’ya kütüphane yangınından sonra 200 bin parşömen verdiğinden bahsederken bu iddiasıyla çelişmiş oluyor.
Kütüphane yok edildiyse bu kadar çok parşömene nasıl erişilmiş olabilir?
Kaynaklardaki tutarsızlıklar nedeniyle modern bilim insanları Sezar’ın İskenderiye kütüphanesini yok etmediklerine inanıyorlar. Yangın kütüphanenin bir bölümünü tahrip etmiş olabilir. Fakat ardından hemen onarılmıştır.
Kütüphane Sezar’dan sonra birkaç yüzyıl kadar ayakta kadı. Roma İmparatoru’nun şehri geri alma çabalarında bir kez saldırıya uğradı.
Nihai yok edilişi ise, Halife Ömer’in İskenderiye’nin fethi sırasında kütüphanenin yıkımını emrettiği sırada oldu. Tarih söz konusu olduğunda her zaman efsaneler ve mitler vardır. Bir tarihçinin görevi, gerçeği kurgudan ayırmaktır, ki bu çok zor bir iştir.
Sezin Aliye Bozdoğan
Bunlar da ilginizi çekebilir
Bizans İmparatorluğu Tarihi ve Yaşananlar Hakkında Her Şey
Mitolojik Karakterler – İşte, Mitoloji Karakter Listesi
Efsanevi Anka Kuşu Sembolizmi: Yenileme, Yeniden Doğuş ve Felaket