Çok bilmiş arkadaş canlısı komşuları kim sevmez ki? Eh, muhtemelen hiç kimse. Ama bu sizi, hayatın birçok gizeminin ardında yatan gerçeği öğrenmek istemenizden alıkoymaz, değil mi? Özellikle çoğumuza gerçekte olanların tam aksi öğretildiğinde.
Tabi ki, bu konuda filmleri, kültürü ya da bizi kasıtsız olarak (umarım) yanlış bilgilendiren lisedeki tuhaf tarih öğretmenimizi suçlayabiliriz. Ancak günün sonunda, tarihin ardındaki gerçeğe ulaşmak, araştırarak her birimizin başarabileceği bir şeydir.
İşte aslında yanlış olan 5 popüler tarihi hikâye.
Devam edin ve bunları okuduktan sonra, arkadaşlarınızın yüzüne bazı gerçekleri çarpma fırsatı bulun! Çünkü eğer can sıkıcı çok bilmiş biri olmak istiyorsanız, öncesinde gerçekten her şeyi bilmeniz gerekir…
Cadılar Kazığa Bağlanarak Yakllmadllar
“Favori” gençlik kurgu dizinizin sizi inandırmış olmasına rağmen, cadılar aslında kazığa bağlanarak yakllmadllar, en azından Amerika’da. Hoş 1692 yılında, Salem’in şimdilerde adı kötüye çıkmış kasabası Massachusets’de, Betty Paris ve Abigail Williams biraz tuhaf davranmaya başlıyorlar…
Çığlık attıkları, bağırdıkları, bir şeyler fırlattıkları, farklı dillerde konuştukları ve bugün muhtemelen bir dersi için tonla para döktüğümüz bir yoga sınıfında yer alacak şekillerde büküldükleri belirtiliyor.
Fiziksel olarak bir sorunları bulunmazken, ιstιrap o günlerde kısa sürede yayılmaya başlıyor. İnsanların korkmaya başlamasıyla, Amerika’da yetkililerin hoşlanmadıkları şeylerle karşılaştıklarında genellikle yaptıkları şey gerçekleştiriliyor ve 200’den fazla kişiyi tutuklanıyor.
TutukIananIar arasından yaklaşık 25 kişinin cadı olmakla suçlandıktan sonra idamı gerçekleştirildi. Ve bunlardan hiçbiri de kazığa bağIanarak yakιImadı. 19’u asιIarak, 5’i hapιsteyken hayatını kaybetti ve talihsiz 1 erkek ise t∂şIanarak olduruldu. Sizi bilmem ama ben, başka türlü bir şekilde taşlanarak öImeyi tercih ederdim.
Bu yaygın şehir efsanesinin kaynağının, Katolik Kilisesi tarafından onaylanan bir yasanın, Constitutio Criminalis Carolina, tahminen 50.000 kişinin büyücülük sebebiyle öIüme mahkûm edilmesiyle sonuçlandığı, Avrupa’dan gelmiş olması çok muhtemeldir. Ancak, birçoğu ldam edildikten sonra yakιImιştιr.
Peki ilk çılgınlık nöbetlerine gerçekte ne sebep oldu? Bu nöbetler genellikle Amerika’nın ilk kitlesel histeri vakalarından biri olarak anılırken, şüphesiz en kötü şöhretlilerinden biridir.
Kral Tut’un Mezarı Lanetli Değildi
Lanetlere inandığınızı söylemiyorum fakat insanların bu tip şeylere inanmaya bir eğilimi var. Benim yok. Ben mantıkla hareket eden biriyim. Sadece kara kedilerinizi merdivenlerimden uzak tutun lütfen. Kral Tutankamon’un mezarının, mezara ilk girenler için gizemli bir şekilde öIümcüI olmasına gelince, işte bu tam bir kurgu eseri. Bir lanet olduğu iddiası, başlangıçta güya bazı gerçeklere dayanıyordu. Bu, para peşinde koşmanın lanetiydi.
Gazeteler o zamanlarda -bugünlerde de halen olduğu gibi- daha fazla kitle ve satış elde etmek için daimî bir savaştaydι.
Öne çıkan bir isim olan İngiliz Kontu George Herbert, Howard Carter’ın Mısır’da mezar soygunu yapmasına yardım ettikten kısa süre sonra öIdüğünde, bazı uyanık gazeteciler bir sonraki viral kaynaklarını bulmuş oldular. Böylece “firavunların laneti” doğmuş oldu. Ömrünün yaklaşık son 20 yılında sağlık sorunlarından mustarip olan kont aslında zatürre sebebiyle hayata gözlerini yummuştu.
Romalıların Kusmak için Özel Binaları Yoktu
Saygın Romalıların, nefis yemeklerin bulunduğu, her şeyi yiyebileceğiniz -leziz General Tsao’nun tavuğu hariç- eski bir büfede, kusana kadar kendilerini tıka basa doyurdukları meşhur “vomitorium”u duymuş olabilirsiniz.
Ancak gerçek, özellikle yemek severler için çok daha az heyecan verici. Vomitorium -şok edici-, Latince “kusmak” veya “boşaItmak” anlamına gelen “vomo” kelimesinden türetilmiştir. Kelimenin anlamı bile İtalyan sosislerinin keyif ötesi bogazIandιkIarınι düşündürse de kelime sadece insanların stadyumlarda, yapının farklı bölgelerine hızla geçebileceği, koltukların arkasındaki bir geçit anlamına geliyordu.
Yani, teknik olarak konuşursak, dünya genelinde birçok şehrimizde hala vomitoriumlar mevcut. Eğer bir beyzbol maçında yiyebileceğinizden çok daha fazla sosisli sandviç yemeyi denediyseniz, bir dahaki sefere kelimenin yanlış anlamını tekrar hatırlatabilirsiniz.
Amerika’yı Kristof Kolomb “Keşfetmedi”
Amerikan ulusal bayramının söylediğinin aksine, Kristof Kolomb Amerika toprağına ilk ayak basan Avrupalı değildi. Bu onur, tüm içeceklerin daima kayalar üzerinde servis edildiği yer olan, İzlanda’da doğan, daha sonra Grönland’da Eiríksfjǫrð isimli sevimli minik bir kasabanın önderliğini yapan, Leif Erikson isimli bir adama ait.
Leif’in şu anda Kanada eyaleti/adası üzerinde tamamen tesadüfi olarak Newfoundland – “Yeni Bulunan Kara” anlamında- adlandırılan küçük bir yerleşim yeri kurduğu düşünülüyor.
Bazı tarihçiler, Bjarni Herjólfsson isimli bir tüccarın söz konusu olan keşfedilen yeni toprakları ilk keşfettiğine inanırken, onun henüz karaya çıkmadan sadece denizden geçtiği söyleniyor. Bölge günümüzde L’Anse aux Meadows ismiyle UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde. Her ne kadar Fransızcam biraz eksik olsa da bu ismin “Kristof Kolomb keşfetmedi (sahte)” anlamına geldiğinden oldukça eminim.
Thermopylae Savaşı’nda 300 Spartalı 10.000 Persliye Karşı S∂v∂şm∂dı
MÖ 480 yılının güneşli ağustos ayında, Yunan şehir devleti olan Sparta, yılın en önemli festivallerinden birinin kutlamalarıyla meşguldü. Bir hafta süren “Carnea” tatili, sürüler ve sürülerin tanrısı Apollo Karneios’a bir övgü sunuyordu. Hükümdara karşı duyulan bu bağlılığın bir p∂rç∂sı olarak, bipolar (iki kutuplu) tanrıları gelecek yılki gıda kaynaklarını mahvetmesin diye, ibadet edenler herhangi bir tür savaşa katılmaktan men edilmişlerdi.
Pers Kralı I. Serhas’ın, 10 yıl önce babasının Yunanistan’ı işgaI etmeye çalışarak başlattığı s∂v∂şı sürdürmek üzere yola çıkması dışında bu durum aslında bir problem oluşturmuyordu. İpucu: kral başarısız oldu. Ancak bu festival yüzünden, Sparta Kralı Leonidas, yanında sadece kendisini savunacak 300 askerden oluşan kişisel muhafızlarını toparlayabildi. Bu ve filmlerin unutmaya eğilimli olduğu farklı şehir devletlerinden gelen 4.000 diğer asker bulunuyordu.
Bir hayli iyi konumlanmış Yunan askerlerinin 10.000 düşman Persliye karşı savunma gerçekleştirmesi fazlasıyla yeterli olsa da işin özünde bu da bir başka efsaneyi barındırıyor. Lenoidas’ın karşısına çıkan asker sayısı daha çok 100.000-150.000 civarındaydı.
Kendilerini 3 gün boyunca (toplamda 7 gün) savundular, Serhas’ı dağların arasında bir arka yola götüren bir köylü tarafından ihanete uğradılar ve kalan 1.500 kişi dışında herkesin hayatını k∂ybettiği gösterişli bir direnişleri oldu.
300 kişi değil.
Ancak sonuç olarak, 1.500 karın kasIı aktörü sergilemek, Zack Snyder’in küIt filminin bütçesini bir hayli aşmış olabilir.
Zehra GÜNEŞ