Geçen 2020 Ağustos ayı başlarında, Lübnan’ın Beyrut limanı yakınlarındaki sakinler, nükleer olmayan, insan kaynaklı en büyük patlamalardan birinin şehirlerinden bir parçayı yok ederek yüzlerce ölü, binlercesi yaralı ve yüz binlerce evsiz bırakmasını korku içinde izlediler.
Patlamanın etkisi dünyanın her yerinde hissedildi – Tunus ve Almanya’nın derin gürültüyü algıladığı kadar uzaktaki sensörler ve yaklaşık 500 kilometre (300 milin biraz üzerinde) uzaktaki sismik istasyonlar titremesini kaydetti.
Şimdi ise, Beyrut patlamasının atmosferin en yüksek katmanlarının sallanmasına neden olduğu ortaya çıktı. Ortaya çıkan veriler, karşıt devletler tarafından yürütülen silah testlerinden haberdar olmak için gelecekteki çabalara yararlı olabilme şansı bulundurmakta.
Hindistan Ulusal Teknoloji Enstitüsü, Rourkela ve Japonya’daki Hokkaido Üniversitesi’nden araştırmacılar, iyonosferdeki elektriksel bozuklukları ölçtüler ve patlamanın birçok volkanik patlamanın etkisiyle karşılaştırılabilir olduğunu buldular.
Hokkaido Üniversitesi’nden Dünya ve gezegen bilimcisi Kosuke Heki, patlamanın iyonosferde güneye doğru saniyede yaklaşık 0,8 kilometre hızla ilerleyen bir dalga oluşturduğunu bulduklarını dile getirdi.
Yaklaşık 50 kilometre (yaklaşık 30 mil) yukarıdan başlayıp yüzlerce kilometre uzaktaki uzaya uzanan iyonosfer, güneş ışınımı ile gaz moleküllerinden yüklenen yüksek sayıda serbest dolaşan elektronlarla karakterize edilir.
Ekip, elektronların dağılımlarındaki değişiklikleri hesaplamak için Küresel Navigasyon Uydu Sistemi (GNSS) tarafından gönderilen patlama gününe ilişkin mikrodalga iletimlerinin fazlarındaki farklılıkları kullandı ve bu da gazlar boyunca akustik dalgaların varlığını gösterdi.
Bu, bilim adamlarının 1990’larda bu tür uydu ağlarının ortaya çıkışından bu yana kullandıkları, volkanlardan haydut nükleer testlere kadar her şeyin ince etkilerini not etmek için atmosferimizin üst kısımlarını süpüren dalgaları ölçtükleri bir yöntemdir.
Yüzey patlamalarını ölçmek için küresel konumlandırma uydusu (GPS) teknolojisini kullanmaya yönelik ilk deneysel girişimlerden biri, 1990’ların ortasında, iyonosferin nasıl tepki verdiğini
araştırmak için Wyoming, ABD’deki bir kömür madeninde gerçekleşen üç büyük yeraltı patlamasından yararlanılarak bilim adamları tarafından yapıldı.
Yine de bu olayda Beyrut patlamasının zayıf izlerini bulmak zor olsa da imkansız değildi. Çünkü akşamın erken saatlerinde ve gün batımına yakın bir zamanda meydana gelen olay ile, ekvator
plazma kabarcıkları denen iyonosfer düzensizlikleri sinyali tamamen gizlemiş olabilirdi.
Neyse ki, o sırada bu kabarcıkların hiçbir belirtisi yoktu, bu da bilim adamlarına, patlamanın üst
atmosferden ses hızında kayıp akışının nispeten net bir görüntüsünü veriyordu.
Araştırmacılar, Beyrut patlamasının iyonosfer üzerindeki etkisini, Japonya’daki bir dizi son volkanik patlamaların bıraktığı benzer izlerle karşılaştırdı ve aşağı yukarı karşılaştırılabilir buldu. 2004’te Japonya’nın merkezinde Asama Yanardağı’nın patlamasıyla karşılaştırıldığında, Beyrut patlaması çok daha yıkıcı ve şiddetliydi.
Wyoming madeninde on yıllar önce incelenen 1,5 kiloton patlamalardan biraz daha zayıf olsa da, bu patlamanın Dünya yüzeyinde açığa çıkması gerçeği, verilerde açıkça görülen bir enerji salınımı ile gökyüzüne doğru engelsiz bir yol sağladı.
GNSS tarafından tespit edilebilen bir akustik imzalar veritabanı oluşturmak, bilim adamlarına ve yetkililere sadece dünyamızın jeolojik dinamiklerini değil, aynı zamanda siyasi sürtüşmesini de izleme olanağı sağlamakta.
İran ve Kuzey Kore gibi devletlerin nükleer silahlanma yolunda ilerleme kabiliyeti, uzun vadeli küresel barış için hala bir endişe kaynağıdır, bu nedenle test programlarına kulak vermenin bir dizi kolay yoluna sahip olmak mantıklı olacaktır.
Beyrut vatandaşları için 2020 liman patlamasının yıkımı, ekonomik sıkıntı ve salgının üzerine artı bir unutulmaz bela olmuştur. Bu, kimsenin başka bir yerde tekrarlanmasını isteyeceği bir olay değildir; etkisi hakkında elimizden gelen her şeyi öğrenmek bunun tekrarlanmaması adına emin olabileceğimiz en iyi yoldur.
Bu araştırma Scientific Reports’ta yayınlanmıştır.
Deniz Bora ERGÜN