Şu an bu makaleyi okurken bile bir şeyleri erteliyorsunuz, değil mi? Merak etmeyin yalnız değilsiniz; yetişkinlerin yaklaşık %20’si, öğrencilerin ise yarısından fazlası sıklıkla işlerini bırakıp oyalanıyor. Aslında; erteleme hastalığı, prokrastrinasyon yani Ertelemecilik (isteyerek ve gereksizce görevi ,ödevi ertelemek) o kadar yaygın ki bilim insanları güvercinlerde bile bu davranışı gözlemleyebiliyor. Peki, bu kadar insanın oyalanmasının ve işlerini yokuşa sürmesinin sebebi nedir?
Daha da önemlisi, erteleme ile nasıl başa çıkabiliriz?
Sheffield Üniversitesi’nden bu konuya 20 yıldır kendini adamış Dr.Fuschia Sirois’in de yardımıyla ertelemeciliğin arkasındaki psikolojiyi size açıklayalım.
İşleri askıya almamıza ne sebep oluyor?
Zamanımızı doğru yönetememenin ya da tembelliğin buna sebep olduğunu düşünebilirsiniz ama bilim öyle düşünmüyor. Sirois diyor ki “Prokrastrinasyonun sebebinin kötü zaman yönetimi olduğunu gösteren hiçbir bilimsel veri yok. Bu tamamen ruh hali ve duygu yönetimiyle alakalı bir problem.”
Sirois’in açıklamalarına göre karşılaştığımız stresli durumlar, zorlu görevler beynimizdeki amigdala bölgesini aktive ediyor. Amigdala, duygularımızı işliyor, t∈hdit sinyallerini algılıyor böylelikle ‘S∂vaş ya da K∂ç’ emrini veriyor ki bu da işlerimizi ertelememize sebep oluyor.
“Garip bir şekilde, işlerini sürekli erteleyip oyalanmaktan muzdarip insanlar, amigdala bölgesinde daha fazla gri maddeye sahip olma eğilimdeler. Bu onları kötü sonuçlanan olaylara karşı daha hassas olmalarına sebep oluyor böylelikle de işlerinden k∂çma eğilimi gösteriyorlar.” diyor Sirois.
Erteleme hastalığı ile doğrudan ilişkili diğer bir faktör de “zamansal düşünme” kavramı. Temporal düşünme ilerde kendini şu anki halinle ne kadar yakın gördüğünle alakalı bir kavram. İnsanların çoğunluğu zamansal düşünmede sınıfta kalıyor, gelecekteki hallerini şu ankinden kat be kat güçlü görüyor. MRI (emar) görüntülerine göre, araştırmalar şu anki ve gelecekteki halimiz hakkında düşünürken beynimizin farklı bölgelerin aktive olduğunu gösteriyor.
Ayrıca gelecekteki halimizle bir yabancıyı düşünürken aynı bölgeler aktive oluyor. Bu da ilerideki halimizi bir süper kahraman gibi görmemize onun bizden çok daha iyi fikirler ortaya atacağına ve işimizi hemen halledivereceğine inanmamıza sebep oluyor.
“Böylelikle gelecekteki halimize zarar verecek olan büyük görevleri ona yüklemeyi çok daha kolay hale geliyor. Ama işin aslı o kadar kısa bir sürede hiç de düşündüğümüz kadar değişmiyoruz. Bunun farkında olarak işlere koyulmak zamansal düşünmemizi de geliştirir.” diye açıklıyor Sirois.
Erteleme hastalığı sağlığımız için zararlı mı?
Kısacası evet. Ertelemeciliğin yetiştiremediğiniz ödevlerden, görevlerden çok daha fazla zararı var. Bunu alışkanlık haline getirmiş insanların stres seviyeleri ve akut hastalık oranları çok daha yüksek. Baş ağrısı, insomnia, sindirim sıkıntıları da yanında cabası. Ayrıca erteleme hastalığından muzdarip insanlar kötü öğrenciler olmalarının yanında daha az para kazanmaya ve işlerinde başarısız olmaya da eğilimliler
Peki, bundan nasıl kurtulabiliriz?
Şimdiye kadar gördüğünüz üzere, Ertelemecilik büyük bir problem. Ama şanslıyız ki psikologlar bununla başa çıkmamız için etkili yöntemler üzerinde çalışıyor.
İlk olarak, büyük zaman dilimlerini küçültmek mesela 2 gün yerine 48 saat, 1 ay yerine 30 gün gibi, işin aciliyetini kavramımıza ve işe koyulmamıza yardımcı olabilir.
Sirois, bu olayı çözmek için temelde yapmamız gereken iki şey olduğuna inanıyor; kendimize şefkatli davranmak ve bardağın dolu tarafından bakmak.
”Bence insanlar bir işi yaparken kendilerine ne kadar yüklendiklerini farkında değiller, benim tavsiyem biraz yavaşlayın, bir iki adım geride durun ve durumuzu sindirin, herkesin her zaman mükemmel olmadığının farkında olun ve kendinize çok yüklenmeden devam edin.”
Veriler de Sirois’i destekler nitelikte, 750 kişiyle çalışan Sirois kendilerini sert bir şekilde yargılayan ve bu durumu yaşayan tek insan kendisiymiş gibi hisseden insanların hiçbir işe koyulmayıp yerlerinde saydıklarına tanık olmuş.
Başka bir araştırma da sadece 3 dakikalık bir farkındalık ve nefes egzersizinin başladığımız işi bitirmemiz için bizi güçlendirdiğini ortaya koymuş.
“Bu alıştırmalar ufkunuzu genişletir ve negatif duygularınızdan arınmanıza yardımcı olur.” diyor Sirois.
Sirois ayrıca doktora öğrencisi Sisi Yang’in çalışmasına da dikkat çekiyor. Bu deneyde ertelemecilikten muzdarip öğrenciler bir iki gruba bölünüyor. Bir grup mutlu düşüncelere teşvik ediliyor, bir gruba da aşağıdaki gibi önümüzdeki görev için kafa yoran sorular soruluyor:
- Bu hedefe ulaşmanız kendinize bakış açınızı nasıl etkileyecek?
- Bu hedefe ulaşmanız başkalarının size bakış açısını nasıl etkileyecek?
- Bu hedefe ulaşmanızın kendinizi geliştirmenizde katkısı ne olacak?
Deneyin sonucunda ilginç bir şekilde ikinci grubun aktivitesinin çok daha yüksek olduğu fark edilmiş.
Sirois ekliyor; “Bu ne yaptığınızı değerlendirme biçiminizle anlam yüklemenizle alakalı. Anlamlı bir şey ortaya koyduğunuza inandığınızda o işe dört elle sarılıyorsunuz. Yaptığınız işte bir anlam bulmak gerçekten insanı çalışmaya teşvik eden bir güç.
Çalışmanızı sizin için anlamlı kılmak için de süreci değerlendirmek ve kendinize şefkatli davranmak iyi bir başlangıç.”
Doğa Yüksel