Her iki C0VlD aşιnιzı olduysanız baş ağrısı, bitkinlik, ateş veya kol ağrιsι gibi yan etkiler yaşamış olabilirsiniz. Bu yan etkiler, büyük ölçüde bağışıklık sisteminizin aşιya gösterdiği reaksiyonlardan kaynaklanır. Ama birçok bilim insanı başka bir nedeni olduğu konusunda hemfikir: insan zihni.
İnsan zihninin hastalık semptomları oluşturabilme yeteneği “nosebo” etkisi olarak da bilinir. Nosebo etkisi, ikiz kardeşi olan plasebo etkisi gibi popüler değildir. Plasebo etkisi ağrıyı ve hastalık semptomlarını azaltırken, nosebo etkisi tam tersini yapar: ağrı hissi ve semptomlar oluşturur.
2018 yılında yapılan bir çalışma, etki göstermeyen maddeler almalarına rağmen, plasebo deneylerine katılan deneklerin neredeyse yarısının yan etkiler deneyimlediğini göstermektedir. Benzer bir bulgu ile Pfizer C0VlD aşιsιnın 2020 yılındaki ilk büyük denemesinde karşılaşılmıştır. AşιIanmamış plasebo grubundaki kişilerin yaklaşık üçte biri bitkinlik, benzer oranda kişi baş ağrısı ve %10 kadarı da kas ağrısı yaşadıklarını rapor etmiştir.
Gerçekten de Kent Üniversitesi’nde çalışan biyoloji dalındaki bilim insanları olan Martin Michaelis ve Mark Wass kısa süre önce, “aşι olmuş bazı insanlar için, aşι olduklarını bilmeleri yan etki yaşamaları için yeterli olabilir” görüşünü ortaya koymuştur.
Plasebo etkisi altındaki beyniniz
Popüler olamamış kardeşinin aksine, plasebo etkisi hakkında çok az tanıtıcı giriş bilgisine ihtiyaç vardır. Ama birçok açıdan plasebo etkisinin bu kadar tanıdık olması ne kadar sıra dışı olduğunu unutturuyor. Gerçek bir tedavi uygulanmadan acı hissinin dinmesi ve iyileşme tuhaftır ve bu güçlü fizyolojik etkiler gerçek bir fizyolojik müdahale olmadan ortaya çıkabilmektedir.
Yapılan bir araştırmaya göre birçok farklı durumda plasebolardan yararlanılmaktadır. Akne, kron hastalığı, epilepsi, ülserler, multipl (çoklu) skleroz, romatizma, Parkinson hastalığı ve kolit buna dahildir. Kısa bir süre önce yapılan bir çalışma, plaseboların ereksiyon bozukluğunda da önemli bir etkisi olduğunu göstermiştir.
Plasebolarla antidepresanlar arasında yapılan karşılaştırmalar, plasebo etkisinin, depresyon tedavisinde önemli bir rol oynayabileceğini ortaya koydu. 2008 yılında yapılmış bir çalışma belli başlı antidepresanlarla plaseboların etkileri arasında önemli bir fark bulamadı. 2018 yılındaki bir çalışmada ise, antidepresanların az da olsa daha etkili olduğu ama bu farkın çok sınırlı derecede kaldığı gözlendi.
Tüm bunlar sadece bir iddia veya yanılgının konusu değil: gerçek ve ölçülebilir fizyolojik değişimler ortaya çıkmaktadır. Çalışmalar, ağrı kesici olarak alındığında plasebolar ağrı ile bağlantılı nörolojik aktiviteyi düşürür ayrıca çoğu aynı nörotransmiterlerin ve nöral geçiş yollarının opioid gibi görev almasını sağlar. Benzer şekilde araştırmacılar Parkinson hastaları tarafından alındığında semptomatik durumları düşüren dopamin salgılanması için plaseboların tetikleyici etki gösterebileceğini ortaya çıkarmıştır.
Zihin kontrolü ve bilinç
Plaseboları inceleyen araştırmacılar, tedavi beklentisi, farklı kişilik tipleri ve hasta-doktor ilişkisinin plasebo etkileri üzerinde tesir edebileceğini göstermiştir.
Ayrıca biliyoruz ki, plasebolar beyindeki ödül mekanizması geçiş yollarını aktive edebilir ve opioid-dopamin aktivite seviyelerini arttırabilir. Bu da plasebo etkisinin altında yatan nedenlerin hâlâ gizemini koruduğunu gösteriyor.
Belki de, nosebo ve plasebo etkilerinin gizemli görülmesinin nedeni sadece yanlış perspektiften bakmamızdan kaynaklanmaktadır. Bu nedenle, alternatif bir bilinç bakış açısı geliştirebilirsek, plasebo ve nosebo etkilerinin daha fazla anlam kazanacağını düşünüyorum.
Beyin ve zihin
Modern Batı kültüründe, zihin genellikle, nörolojik proseslerle gölgelenen beynin yan ürünü olarak görülür. Düşünceler, hatıralar ve duygular gibi mental fenomenlerin beyin aktivitesi ile oluştuğu düşünülmektedir.
Eğer psikolojik problemlerimiz varsa, bunların iIaç tedavisi ile düzeltilebilen nörolojik dengesizlikler olduğu düşünülür. Ama bu varsayım doğruysa, mental prosesler beyin kadar vücudu da nasıl bu derecede etkileyebiliyor?
Gerçekten de bilinci bütünüyle beyin prosesleri ile açıklamanın zorlukları öyle yoğunlaşmıştır ki, bazı filozoflar ve bilim insanları alternatif bakış açısı geliştirmişlerdir: bilinç beynin direkt ürünü değil aksine kütle veya yer çekimi gibi temel evrensel bir niteliktir.
Buna kısa süre önce yayınladığım kitabımda değinmiştim: “Spiritüel Bilim” ve buna ait David Chalmers ve Thomas Nagel gibi çağdaş filozofların kazandırdığı bakış açısı. Chalmers bilincin, “fizik kanunlarından türetilebilir gözükmediğini” ve “daha da temel bir şeye indirgenemeyecek kadar esas bir özellik” olduğuna inanmaktadır. Ayrıca Nagel de “zihin sadece rastlantısal veya sonradan ilave edilen değil, doğanın temel bir tezahürü” olduğunu ortaya koymaktadır.
Christof Koch ve Phillip Goff gibi başka bilim insanları ve filozoflar da zihin veya bilincin maddesel parçacıkların temel bir niteliği olduğu yönünde benzer teoriler geliştirmiştir.
Bu yaklaşımlar henüz geniş ölçüde kabul görmemiş ve desteklenmesi için daha fazla ispata ihtiyaç duymaktadır. Ayrıca tarif edilmesi gereken daha zor meseleler vardır: örneğin, bilinç temel bir nitelik ise, kendimiz gibi başlı başına her bir bilinçli varlıkta nasıl tezahür eder? Veya bilinç maddenin partiküllerinde ortaya çıkıyorsa, bu partiküllerin bilinci insanlar gibi daha büyük bir bilinçli varlığı birleşerek nasıl meydana getirir?
Daha çok sayıda ana akım bilim insanı hâlâ bilincin nörolojik açıklamasının bulunarak nosebo ve plasebo etkileri gibi “müphem” fenomenler üzerine ışık tutmaya yardımcı olacağını umuyor. Ama bilincin filozofik görüşü temel alınırsa zihnin bazı açılardan beyinden ve vücuttan daha güçlü olduğu ve vücuda çok daha yoğun etki edebileceği iddia edilebilir – belki de bu bir gün plasebo haplarının birçok insanda neden gerçek fizyolojik ve nörolojik değişimler meydana getirdiğini açıklamaya yardımcı olacaktır.
Çeviren: Olcay DÖNERAY