İki kez Nobel ödülü almış olan fizikçi Marie Curie, keşfettiği iki radyoaktif malzeme (radyum ve polonyum) ile ömür boyu çalıştıktan sonra radyasyon zehirlenmesinden öldü. Henry Winstanley, 1698’de İngiltere kıyılarında icadının tepesinde 50 mum yaktı.
Eddystone Deniz Feneri, kaya üzerine inşa edilen ilk deniz feneri olarak bilinir. Beş yıl sonra, “Büyük Fırtına” isimli fırtına deniz fenerinin çökmesine neden oldu.
Ne yazık ki bu sıralarda Henry deniz fenerinin tamiriyle uğraşıyordu ve deniz feneri onun üzerine çöktü.
4 Temmuz 1934’te, iki kez Nobel Ödülü’nü almış olan Marie Curie 66 yaşında öldü. Nedeni? İki keşfinin de yüksek derecede radyasyon içermesi ve bunun vasıtasıyla da radyasyon zehirlenmesi. Ve 1945’te radyasyon başka bir mucidin hayatına mal oldu.
Manhattan Projesi’nin “Şeytan Çekirdeği” olarak bilinen plütonyum bomba çekirdeği üzerinde çalışan fizikçi Harry Daghlian, Marie Curie gibi radyasyon zehirlenmesinden hayatını kaybetti.
Daghlian, çekirdeğin etrafına tungsten karbür tuğlaları istiflerken yanlışlıkla bir tanesini düşürdü. Hemen tuğlayı çekip cihazın patlamasını önlerken, kendi hayatını kurtaramadı; bir ay sonra radyasyon zehirlenmesinden öldü.
Günümüzde güvenlik önlemleri önemli ölçüde iyileşmiş olsa da, bilimsel keşif ve icat sanatı geleneksel zamanlarda riskli bir işti.
Bilginin sınırlarını zorlama arayışlarında, mucitlerin çalışmalarına hizmet etmek için tüm yaşamlarını feda ettikleri biliyor ve görüyoruz.
Ancak bazıları tam anlamıyla icatlarına hayatlarını verdiler. Burada beş tanesini anlatıyor olacağım.
5. Li Si
Çin, MÖ 221’de, iktidardaki Qin Hanedanlığı tarafından, savaştan çıkmayan kaotik karmaşasından çıkarak birleşik bir ülkeye dönüştürüldü. Bu amaca ulaşmak için, dönemin politikacıları, hükümetin salonlarında ve vatandaşlarının yaşadığı sokaklarda toplanan bir ödül ve ceza sistemi olan Hukukçuluk doktrinini kullandılar.
Qin Hanedanlığı’nın genişlemesinde yer alan en önemli figürlerden biri, yaklaşık MÖ 280’de sıradan bir ailenin çocuğu olan Li Si’dir. Li Si, yerel yönetiminde basit bir kâtipken imparatorluk mahkemesinin en etkili bir bireyine yükselmiş biridir.
Li Si, Qin Kralı ve ilk imparatoru Zheng’in gözüne giren, düzgün konuşan bir siyasi görevliydi. Kralı, satın alınabilecek düşmanlara rüşvet vermek ve almayanlara suikast düzenlemek gibi birçok şüpheli politikasını kabul etmesi için ikna etti.
Düpedüz yalanlarla komşu devletleri boyun eğdirmek için kandırmak; tıp, kehanet ve tarımla ilgili olanlar dışındaki tüm kitapları toplamak ve yakmak gibi faaliyetlerde bulundu. Li Si, MÖ 219 ile 213 yılları arasında şansölyeliğe atanmayı hak etti ve kral tarafından çok beğenildi. Bu onu imparatorluktaki en yüksek rütbeli iki denekten biri yaptı.
Kitapların yakılması Li Si’nin Çinli bilim adamları tarafından en çok hatırlanan eylemi olmasına rağmen, popüler olan bir diğer eylemi hayal gücünün çok geniş olduğunu gösteriyor. Beş Acı İcadı: Bu işkence ve infaz yönteminde, bir suçlunun önce burnunu, sonra elini ve ayağını keserdi.
Artık kesecek bir şey kalmadığından son iki basamak hadım ve ikiye bölünerek ölümdü. Hayatının en acı karmalarından birini yaşayan Li Si, ihanetten hüküm giyip Beş Acı aracılığıyla idam edildi. MÖ 208’de kendi icadının zulmüne maruz kaldı.
4. Franz Reichelt
1700’lerin sonlarında, Joseph Montgolfier olarak bilinen bir Fransız, evinin çatısından icat ettiği sıcak hava balonlarına bağlı gondollarla atlamaya başladı. Tabii ki, bu sıçramaları önlemsiz yapmadı; balonlara bağlı, düşüşünü engellemeye yardımcı olan çeşitli paraşüt prototipleri vardı.
Aynı sıralarda, Louis-Sebastian Lenormand adlı başka bir Fransız, Paris’teki Montpelier Gözlemevi’nin tepesinden atlayarak, paraşüt benzeri bir icadın başarısını gösterdi. Ve 1804’te, Bourget adlı üçüncü bir Fransız, Almanya’da bir atlamada katlanabilir bir paraşütün kullanarak başarılı bir atlayış gerçekleştirdi.
Yaklaşık 100 yıl sonra, paraşütün tasarımı daha rafine hale geldikten sonra, başka bir Fransız onlara hayran kaldı. Adı Franz Reichelt’di ve bir terziydi .
1912’de Reichelt, yetkililere söylediği gibi, Eyfel Kulesi’nin tepesine tırmandı ve “uçuş giysisine” bağlı bir kukla attı. Ancak Reichelt’in planının başından beri deneyde kendini kullanma fikrinin pek de iyi bir fikir olmadığı bariz. Bu, “Uçan Terzi” de bunun ölümcül bir hata olduğunu kanıtladı çünkü elbise o sırada dünyanın en yüksek yapısından 57,9 metrelik düşüşünü kırmak için hiçbir şey yapmadı.
İşin daha da üzücü yanı, Reichelt “uçan kıyafeti” nden önce gelen çeşitli paraşüt tasarımlarından ilham almamış gibiydi. Aslında, ölümünden sadece bir yıl önce, Grant Morton adlı bir Amerikalı, işe yarayan bir paraşütle uçaktan atlayan ilk kişi olma özelliğini kazanmıştı.
3. Max Valier
9 Şubat 1895’te Avusturya Macaristan’ın Bozen kentinde (şimdi Bolzano olarak bilinen, İtalya’da bir kasaba) doğan Max Valier, bilim alanında hiçbir zaman ödül vs alamadı. Her nasılsa, Alman fizikçi ve mühendis olan Hermann Oberth’in “Gezegenler Arası Uzaya Roket” adlı kitabını okuduktan roketlere karşı çok büyük bir ilgi besledi.
Bu kitap diğer gezegenlere roketlerle ilgili olsa da, Valier, statik motorlar üzerinde çalışmaya başladı ve roketlerle çalışan karada giden araçların geliştirilmesi için dört aşamalı bir program izlemeye başladı.
Valier, otomobil şirketi Opel ile dünyanın ilk roketle çalışan arabasını yaptı. Birkaç roket arabası daha üretti hatta bunlardan biri 1928’de saatte 233,4 km / s hıza ulaştı.
Belki günümüzde çoğu araç bu hızlara ulaşabiliyor fakat bundan 50-60 yıl öncesi için çok büyük bir hız bu. Bir yıl sonra, rokete bağlı bir kızak saatte 402,3 km / s etkileyici bir hızla çıktı. Bu bugün için bile şaşırtıcı bir hız.
Valier daha sonra roket destekli bir uçak yaratmak olan planının üçüncü aşamasına geçti. Ne yazık ki bu araştırmasının sonuncusu olacaktı. Çünkü 17 Mayıs 1920’de sıvı oksijen-benzinle çalışan bir roket motoru üzerinde çalışırken, cihaz patladı ve bir şarapnel parçası aortunu keserek ölümüne neden oldu.
Aydaki Adam
Ölümünden sonra, Valier’in mirası, büyük ölçüde Verein fur Raumschiffahrt veya Society for Space Travel olarak bilinen kurduğu organizasyonlar tarafından devam ettirildi. Yıllar sonra, o topluluğun bir üyesi olan Arthur Rudolph ilk insanı aya götüren Saturn V projesi için roketin yapımında, Valier’in roket teknolojisini geliştirmek için kullandığı teknolojileri gizlice kullandığı öğrenildi.
2. William Bullock
Richard Hoe , 1832’de baskı dünyasında, mürekkebi kağıda aktarmak için düz yüzeyler kullanan bir baskı yerine silindirler kullanılarak baskı yapan bir makine icat ederek baskı dünyasında bir devrim yarattı. Saatte yaklaşık 400 sayfa basabilen önceki baskı makinelerinin aksine, silindir baskı aynı sürede 1.000 ile 4.000 sayfa arasında çıktı üretebiliyordu.
Daha sonra, 1865 yılında, mucit William Bullock, makinenin bir tarafında bir rulo üzerinde depolanan sürekli bir kâğıt tabakasıyla beslenen bir döner baskı makinesi olan “Bullock Press” adlı döner baskı makinesini yaptı.
Bu icat da baskı dünyasının resmen başka bir boyuta taşınmasını sağladı. Bu, daha önce var olan zahmetli tek sayfa elle doldurma sürecini ortadan kaldırdı. Bir kez daha baskı hızlarını önemli ölçüde artırdı. Bullock Press, 8,04 kilometre uzunluğundaki rulolardan her iki tarafa da baskı yaparak saatte yaklaşık 12.000 sayfa üretebiliyordu.
Ne yazık ki Bullock, icadının başarısından zevk alacak kadar uzun yaşayamadı. 1867’de Philadelphia Public Ledger’da bir Bullock Press için ayarlamalar yaparken, bacağı makineye girdi ve ezildi. Yara kangren oldu ve diğer icatların yanı sıra bir tahıl ekme makinesi, tohum ekici ve saman presi de yapan mucit birkaç gün sonra öldü. Ölümün en acı hali bu olsa gerek!
Üzücü Ama Konu Dışı Bir Ölüm
Eylül 2010’da, Segway şirketini yeni satın almış olan James W. Heselden, yanlışlıkla 9,14 metrelik bir uçurumdan iki tekerlekli, ayakta duran tek kişilik segway’i sürerken kaza yaptı ve öldü.
1. Michael Dacre
Hepimizin filmlerde gördüğü, geleceğin şehirlerinde yolcuları havada taşıyan roket benzeri küçük arabalarda seyahat etme olayına çok yaklaşmış biri vardı. Michael Dacre adında bir mucit için işler plana göre gitmiş olsaydı, bu yazıyı uçan aracınızda okuyor olabilirdiniz. Sahi şu araçları niye yapmıyorlar ya teknoloji o kadar gelişmedi mi hala?
1956’da İngiltere’de doğan Dacre, 1975’te İngiliz ordusuna katıldı. Sonunda Gazelle, Lynx ve Beaver gibi uçakları Almanya, Falkland Adaları ve Kanada’da yurt içi ve yurt dışı turlarda uçuran bir pilot oldu. Hizmetten ayrıldıktan sonra kendi uçuş ekip hizmetini başlattı. Daha sonra Avcen adında bir şirket kurdu.
Avcen şirketi, Jetpod adını verdiği bir icat geliştirdi. Jetpod küçük bir uçak gibi görünüyordu. Sessizce hızlanıyor. Kalkış için sadece 125 metre ve inmek için 300 metreye ihtiyaç duyacak şekilde tasarlanmıştı. Bu konsept VQSTOL (çok sessiz kısa kalkış ve iniş)olarak adlandırıldı.
Dacre, böyle bir icatla, pistlerin kentsel alanların içine inşa edilebileceğini ve bu sayede havalimanlarından şehir merkezlerine ulaşımı çok daha hızlı hale getirerek sıkışık otoyolları ortadan kaldırabileceğini ileri sürdü.
Örneğin, (maksimum hızı 563,3 km / s olan) uçağın İngiltere’deki Heathrow havaalanından Londra’nın merkezine yaklaşık dört dakika içinde ulaşabileceği ve yaklaşık 50 sterline mal olacağı tahmin ediliyordu.
Avcen, Jetpod’un üç farklı modelini yapmayı planlamıştı. T-100, havaalanlarından merkez şehirlere günde 50 sefer yapmak üzere tasarlanmış, ultra hafif koltuklara sahip bir banliyö uçağıydı. M-300, savaş alanındaki kayıpları yakındaki tıbbi tesislere taşımak için askeri uygulamalarda kullanılacak daha ağır bir uçaktı.
E-400 aynı zamanda tıbbi bir nakliye aracıydı, ancak fikir, sivil uygulamalar için kullanılması ve bir hastanenin yakınındaki temiz bir yola inebilmesiydi.
Ne yazık ki, Dacre bu uçakların üretime ulaştığını asla görmedi. 16 Ağustos 2009’da Dacre, test uçuşu için sekiz koltuklu bir Jetpod prototipini Malezya’nın Kuala Lumpur kentinin kuzeyindeki bir kalkış şeridine götürdü.
Üç kez havalanmayı başaramadıktan sonra, dördüncü denemede uçak, gökyüzüne doğru dik bir şekilde havalandı ve içerisinde bulunan Dacre’yi de hayalleriyle birlikte havaya uçurdu.
Meriç ÇAPAR
Yorumlar 1