Beyin hakkında yedi efsane: 19. yüzyılda, fizikçilerin büyük bir kısmı, evrenin ışık saçan, eter adı verilen hayali bir madde ile dolu olduğuna inanıyorlardı. Doktorlarsa, “ miasma ” adı verilen kokulu buharların hastalıklara neden olduklarına inanıyorlardı. Bu bilimsel mitlerin her ikisi de yüz yıldan fazla bir süre hayatta kaldı ve sonunda kanıtlara yenik düştüler. Sinirbilim alanı da aynı şekilde, yavaş yavaş aşınmış olan beyin ile ilgili veri biriktirerek efsanelerden oluşan istikrarlı bir yapıya sahiptir.
Alandaki çalışmaların bazıları günümüzde, özellikle medyada, bazı popüler bilim kitaplarında ve makalelerinde varlığını sürdürmektedir. Sinirbilimci David Linden, esprili bir şekilde onlara “sinirsel saçmalıklar” adıyla ithaf etmektedir. Linden’a göre bu saçmalıklar kanıtlarla değil, inançlarla desteklenirler. İşte içlerinden en çok tutulanları.
Efsane 1 : Hala bir kertenkele beynine ev sahipliği yapıyorsunuz.
İçin için yanan tutkularınızın, beyninizin tarih öncesi sürüngenlerden miras aldığını iddia ettiğiniz eski kısımlarının derinliklerinde yattığını ya da “kertenkele beyninizin” üzerinde yer alan “rasyonel beyniniz”, onları kontrol altında tutmak için arzularınızı kafese koymaya çalıştığını hiç duydunuz mu? Bir rasyonellik peleriniyle güvenli bir şekilde sarılmış iç sürüngeninizin bu sezgisel hikayesi, görünüşe göre ahlaki, sağlıklı bir insan olmanın ne demek olduğunu açıklıyor. Bu teori bilimdeki en büyük hatalardan biridir. Özetlemek gerekirse, sinirbilimci Barbara Finlay’in dediği gibi, “Beyniniz sürüklenen bir kertenkele değil.”
Efsane 2 : Beyninizin sol lobu mantıksal, sağ tarafı yaratıcı çalışır.
Genel olarak, beyninizin hiçbir bölümü yalnızca sanatsal çabalara, matematiksel akıl yürütmeye veya başka bir işleve adanmış değildir. Neredeyse yaptığınız her eylem ve sahip olduğunuz her deneyim, tüm beyninize dağılmış nöronlar tarafından hesaplanır.
Beyninizin bir kısmı – serebral korteks – gerçekten de iki yarım küreden oluşur ancak her ikisi de beyninizin geri kalanını oluşturan birçok subkortikal parçalar ile karmaşık bir şekilde bağlantılıdır. Bu yüzden sol yarıküredeki bazı nöronların bir bilgisayar mühendisi yaratması ve sağdaki bazı nöronların bir şair yaratması söz konusu değil. Soldaki dil yeteneği gibi birkaç işlev bir yarımkürede yer alıyor gibi görünüyor ancak bu yanallaştırma yavaş yavaş ve her bireyde olmasa da çoğu kişide gelişiyor.
Efsane 3 : Kortizol bir stres hormonudur. Serotonin bir mutluluk hormonudur.
Beyninizin, atardamarlarınızdan kortizol fışkırarak “stresliyim” diye bağırdığı ve nöronların neşeli, mutlu bir his yaratmak için birbirlerine serotonin yağdırdığı yaygın bir inançtır. Gerçekte, hiçbir hormonun belirli bir psikolojik amacı yoktur ve zihninizi oluşturmaya yardımcı olan tüm kimyasallar uyum içinde çalışır. Örneğin kortizol, stresli hissetseniz de hissetmeseniz de beyniniz ihtiyacı tahmin ettiğinde hücreleriniz için hızlı bir enerji patlaması sağlamak için kan dolaşımınızdaki glikoz miktarını artırır.
Beyniniz, adrenal bezlerinize egzersiz yapmadan hemen önce bir miktar kortizol salmasını söyler veya sabah uyanıp kendinizi yataktan dışarı sürüklersiniz. Kortizol stres sırasında salınabilir ancak bir “stres hormonu” değildir. Aynı şekilde, serotonin bir “mutluluk hormonu” değildir. Birçok işlevi vardır. Örneğin vücudunuzda serotonin ne kadar yağ yapıldığını düzenler.
Beyninizde serotonin, harcadığınız ve kazandığınız enerjiyi takip etmenize yardımcı olur. Bunu yapmak için anında bir ödül olmasa bile enerji harcamanıza izin verir, bu da keşfetmenize, yemenize ve meraklı olmanıza olanak tanır. Serotonin ayrıca düşüncelerinizi, duygularınızı, algılarınızı ve eylemlerinizi yaratırken diğer nöronların bilgi iletmesine yardımcı olur.
Efsane 4 : Gözleriniz görür. Kulaklarınız duyar. Deriniz hisseder.
Yüzünüzü en son ne zaman yıkadığınızı düşünün. Cildiniz rahatlatıcı, ılık suyu hissetti. Yoksa yaptı mı? Cildinizin aslında ıslaklık için sensörleri yoktur. Peki burada neler oluyor? Beyniniz, ıslaklık hissi oluşturmak için dokunma, sıcaklık ve geçmiş deneyimlerden edindiğiniz bilgiler dahil olmak üzere çeşitli bilgi kaynaklarını gizlice birleştiriyor.
Aslında tüm duyumlarınız, dünyada duyu organlarınız tarafından algılanmaz, beyninizde hesaplanır. Gözlerinizle görmüyorsunuz, kafanızdakilerle retinalarınızdan gelen duyu verilerinin bir kombinasyonuna dayanarak beyninizle görüyorsunuz.
Aynı şekilde, sesler kısmen kulaklarınızdaki duyu verilerine dayalı olarak oluşturulduğu için beyninizle duyarsınız. Koku, tat ve dokunma deneyimleriniz de benzer yapılardır. Merdivenleri koşarken göğsünüzde çarpan kalbinizin hissi ve derin bir nefes alırken ciğerlerinizin genişlemesi de benzer şekilde gerçekleşir.
Efsane 5 : Beyniniz dünyadaki olaylara tepki verir.
Gününüzü geçirirken beyniniz sürekli etrafınızdaki olaylara tepki veriyormuş gibi görünebilir. Sevimli bir köpek yavrusu görüyorsunuz ve gülümsüyorsunuz. Bir arkadaşınız utanç verici bir açıklama yapar ve kızarırsınız. Bir aşı iğnesi battı ve bir acı hissettiniz. Ancak kaputun altındaymışçasına, beyninizin nöronları, karikatürize bir zincirleme reaksiyon gibi, dünya onları açana kadar boşta kalmaz.
Bunun yerine beyniniz sürekli olarak bir sonraki anda neler olabileceğini tahmin eder ve tahminlerini dış dünyadan ve vücudunuzun içinden aldığı duyu verileriyle karşılaştırır. Bu tahminler, eylemlerinizi ve deneyimlerinizi ortaya çıkaran tohumlardır.
Aslında beyniniz, gözlerinizden, kulaklarınızdan, burnunuzdan vb. duyu verilerini almadan önce eylemlerinizi ve deneyimlerinizi çağrıştırmaya başlar. Beyniniz dünyaya tepki vermiyor – bir falcı gibi sonsuza kadar tahmin ediyor, dünyanızın nasıl olacağını, nasıl davranacağınızı ve kim olacağınızı hayal ediyor. Duyularınızdan akan bilgiler bu tahminleri doğrulayabilir ya da onları ayarlayabilir. Sizin “öğrenme” olarak bilebileceğiniz bir süreç gerçekleşir. Bu öngörücü dramanın gerçekleştiğini hissedemezsiniz. O kadar hızlı ve zahmetsiz ki tepki veriyormuş gibi hissediyorsunuz.
Efsane 6 : Ayna nöronlar empati yaratan özel hücrelerdir.
Birkaç on yıl önce, bazı bilim adamları, belirli bir simetriye sahip görünen nöronları gözlemlediler. Bu nöronlar elinizi sallamak gibi belirli bir eylemde bulunduğunuzda ya da benzer bir eylemi gerçekleştiren başkalarını izlediğinizde etkinliklerini artırırlar. Bu nöronlar, görünüşte benzersiz olan bu davranış için “ayna nöronlar” olarak adlandırıldı. Gerçekte ise onlar mucizevi tahminlerle meşgul olan sıradan nöronlardır.
Beyninizin tahminleri, kalp atış hızınızı ayarlamak, bağırsaklarınızı kasmak, bazı hormonları fışkırtmak veya kolunuzu kaldırmak gibi vücudunuzun bölümlerini hareket ettirmek için sessiz komutlar olarak başlar. Bu komutların kopyaları yani hareket ederseniz ne göreceğiniz, duyacağınız ve hissedeceğinize dair tahminleri duyu sistemlerinize gönderilir.
Bu komutlar bazen yürütülür, bazense uygulanmaz ancak diğer insanların eylemleri de dahil olmak üzere herhangi bir şeyi algılama yeteneğinizin kritik bir parçası oldukları ortaya çıkar. Böylece, bir arkadaşınıza merhaba sallamanıza yardımcı olan nöronlar, bir başkasının parmaklarını havada salladığını görmenizi ve bunu bir selamlama olarak anlamanızı sağlar. “Yansıtma” değil, beyninizin tahmin sürecinin normal bir parçasıdır.
Efsane 7 : Beyniniz anıları biriktirir.
Bir beyin, gerektiğinde bir bütün olarak geri getirilmek üzere dosyaları depolayan bir bilgisayar gibi anıları saklamaz. Beyniniz, elektrik ve döngüde yer alan kimyasallarla istek üzerine anılarınızı yeniden yapılandırır. Bu sürece “hatırlama” diyoruz ama aslında daha çok “bir araya gelmek” gibidir ve bir bellek her birleştirildiğinde, bazı farklı nöronlarla oluşturulabilir.
Aynı zamanda beyniniz, mevcut durumunuzdan da etkilenir. Bu nedenle her olay ayrıntılarında farklılık gösterebilir. Anılar yeniden şekillenmeye karşı oldukça savunmasızdır. Bu, yasal davalarda görgü tanığı ifadesinin güvenilmez olmasının bir nedenidir.
Ayşe Nur ESEN
Yorumlar 13