İkinci Dünya S∂vaşı hakkında sıklıkla sorulardan biri de bu. Çok basit bir soru gibi görünse de stratejiyi hangi bağlamda ele almalıyız, askeri strateji mi, yoksa stratejik kabiliyet mi?
Hitler
Hitler’in gerekli kaynaklara sahip olmadığı halde bazı hedeflerinden vazgeçmediği için İkinci Dünya S∂vaşı’nı başlatmak ve hedefinde kalıp Sovyetler Birliği’ni Birleşik Krallık ile anlaşma yapmadan işgal etmeye çalışmak gibi büyük stratejik hatalar yapmıştır. ABD’ye s∂vaş ilan ettiğinde ABD’nin onun peşinde olacağı barizdi ki stratejik bir hatadan ziyade ABD’yi kışkırtmak için yapılan siyasi bir karardı.
1930’ların sonuna doğru Hitler açgözlü, sabırsız ve endişeliydi. Alman İmparatorluğu’nun son günlerinde sınırlarını ele geçirme hayali uzak değildi. Fakat ordusunun ulaşım ve zırhlı araç bakımından büyümesi ve gelişmesi gerekiyordu. Diğer yandan, beklediği her ay Sovyetler Birliği daha da güçleniyordu.
Nazi Almanyası, yozlaşmış ve yetersizdi. Hitler’in partideki en yakın ortakları bile eğilimli katiller ve hırsızlardan oluşuyordu. Onlara güvenemiyordu. Eğer ki Alman askerleri azamet hayallerinden uyanırlarsa onu devirip monarşiyi ve ya cumhuriyeti tekrar hayata geçirebilirlerdi.
Dolayısıyla Hitler’in verdiği sağlam olmayan karar hemen harekete geçmek, herkesi meşgul edip ev iyisini ummaktı. S∂vaşta oldukları için askerlerin ona karşı çıkmaya isteksiz olacaklarını düşündü ve askerler yerinde durdukça herhangi bir yerel karşıtlıkla baş edilebilecekti. Ona göre bu en iyi seçenekti çünkü kazanma şansı vardı. S∂vaşı başlatmamak kaçırılan fırsatlar ve siyasi yenilgi demekti. Almanya’nın eski ihtişamına kavuşma fikri, kendisi görevden alınsa bile kulağına hoş gelmiyordu.
Birçok nedenden ötürü, erken Soğuk S∂vaş döneminden beri Hitler’in askeri strateji bakımından kötü bir ünü vardı. NATO, Sovyetler Birliği’nin onları Sovyetlere karşı Alman saIdırısının bir devamı olarak tanımlamasını istemiyordu. Bu yüzden, birkaçını işe almış olsalar bile kendilerini Hitler ve Nazilerden uzak tutmalılardı. Ayrıca hayatta kalan Alman generaller s∂vaş hakkında yazdıkları anı defterlerinde iyi bir karar verdikleri için itibar kazanırlardı (Hitler’in çabası olmasına rağmen) ve yaptıkları hatalar için Hitler’i suçladılar.
Hitler berbat bir askeri strateji uzmanı değildi ama kendi kendini eğitmiş ve modern fikirliydi. Bu sırada çevresindeki farklı rütbedeki subaylar ise gelenekleri ve eğitimleriyle gurur duyuyorlardı. Birazcık da muhafazakârlardı. Hitler en ince detayına kadar yönetir, koşulsuz emirler verir, önemli emir yapısını kenara koydu. Bunun sebebi emirlerinin emir zinciri içerisinde çarpıtılabileceğini veya ihmal edilebileceğini düşünmesiydi. Ama kesinlikle başarılı bir s∂vaş liderine göre aşırı kumarcıydı.
Ayrıca Hitler operasyon alanında, yani strateji ve taktik konusunda da başarısızdı. Örneğin, zayiat ve balistik ortam gibi unsurları niceleyemiyor ve hesaplayamıyordu. Öte yandan, yıllar boyunca Alman askerlerinin liderlik ve doğaçlama kabiliyetlerinden faydalanarak pek de gerçekçi olmayan planlarını yürürlüğe sokabildi.
Churchill
Hitler gibi de Churchill acımasız, kumarcı, askeri alanda modern bir yaklaşım sergilerken diğer alanlarda muhafazakârdı. İmparatorluğun ayakta kalmasını sağlamaya istekliydi. İngiliz Yüksek Komisyonu acımasızlığını (mesela zehirli gaz kullanılması gerektiğini öne sürmesi) azaltabiliyordu ama kumar oynamasına (örneğin Libya’daki zaferlerini umutsuz Yunan savunmasını desteklemek için kenara attı) her zaman engel olamadılar.
El Alamein zaferine ve Amerikalılar kuzey batı Afrika’ya varana kadar, Soveyetler Birliği ve Amerika için köprü inşa etmek, bütün orduyu desteklemek ve s∂vaşmaya razı tutmak dışında strateji bakımından yapılacak bir şey yoktu. Almanların geri çekilmeye başlamasıyla strateji üretilebileceği zaman, Churchill kendi sesinin sadece birkaç sesten biri olduğunu ve her geçen sene sesinin kıymetinin azaldığını fark etti.
Stalin
İçişleri Halk Komiserliği teknisyenleri, 1937 yılında Adolph Yushkevich adlı iş arkadaşı tarafından casus olarak ifşa edilen eski Kızıl Ordu subayı ve İç S∂vaş gazisi Konstantin Rokossovsky adlı bir mahkûmu itirafta bulunmaya zorluyorlardı.
İHK Hapishanesi’ndeki işkencecileri onu yumuşatıp itirafta etmesini sağlayarak, sürgüne yollanmasının ardından da idama veya hapishane kampına yollanmasını sağlamaya çalışırlardı. Basit bir şekilde dövmekten, penseyle tırnaklarını kesmeye kadar farklı yöntemler uygulayan profesyonellerdi. Tekrar hücresine gönderilmek üzere, kendisini iki defa idam ekibinin karşısında buldu. Başka mahkûmlar tarafından kışkırtılmasına rağmen hiç itirafta bulunmadı. Bunun için Stalin’i de suçlamadı.
İHK onu itirafta bulunmadan sürgüne yolladı. Onu ifşa eden kişinin ismi kendisine söylenince mahkemeye Yushkevich ile görüştüğü takdirde itirafta bulunacağına dair bir teklif verdi. Mahkeme buna izin verdi. Fakat bu bir sorun oldu çünkü Yushkevich 1920 yılında öImüştü. Rokossovsky bunu biliyordu.
22 Mart 1941’de bir grup İHK subayları tarafından hücresinden çıkarıldı. Karısı ve kızını sormak istedi. Herhangi bir şey olabilirdi. Fakat subaylar onu dişçiye götürüp sorgu sırasında kaybettiği ön dişleri için ölçü aldırttılar. Terziye götürülüp rütbesine uygun bir üniforma diktirildi. Bir doktor bütün yaralarını gözden geçirdi. O gün otel odasında yalnızken kendisine verilen yeni emirleri okudu, bir komkor (teşkilat komutanı, Kızıl Ordu geleneksel rütbeleri henüz kullanmıyordu) oldu. Sonrasında kızına yanında hep siIah taşıdığını söyledi, çünkü bir daha tutuklanmasına izin vermeyecekti.
O yaz Almanlar işgal etti. Dünyanın en karmaşık ordusuna karşı organize olmayan bölükler halinde kaba kuvvet stratejisi uyguladıkları için Stalin ve Stavka’yı kötü zamanlar bekliyordu. Rokossovsky elindeki kaynaklarla elinden gelenin en iyisini yapmaya çalışarak Kızıl Ordu’daki en azimli ve en çok stratejik kabiliyete sahip olan generallerinden biri oldu ve böylece rütbesi de yükseldi.
22 Haziran 1944’de, Alman Ordusu Grup Merkezi’nde s∂vaş tarihindeki en ihtişamlı ağır siIah saIdırısı gerçekleşti. Dört Sovyet cephesine savunan taraftaki Alman askerlerini yerle bir etmeleri, sayıca ve kaynakça kıtlıkta olan Alman ordularına yardım edecek korunan kasabaları ele geçirmeleri ve Alman cephesini geçerek ordunun operasyonlarının kontrolünü ele geçirmeleri emredildi. Sovyetlerin mutlak zaferi Almanlar için başka partilerden yardım almak ve doğu cephesini Sovyet saIdırılarına karşı koyamayacak bir kuvvet haline gelmesi demekti.
Rokossovsky’nin ilk Belarus cephesi, bu büyük operasyonun ilk aşamasını gerçekleştirmek üzere korunan Bobruisk kasabasını ele geçirecek ve 9. Alman Ordusu’nu etkisiz hale getirecek ve Minsk’e olan yolu açacak gruptu.
Rokossovsky, Stalin’in cephesi adına strateji üretmek için çağrılmıştı. Bu görüşmeler şöyle ilerleyebilir: Stalin generalin fikrini duymak isteyebilir, kendi fikirlerini generalin değerlendirmesini isteyebilir ya da general direk ne yapması gerektiğini söyler. Rokossovsky konferans odasına girince Stalin onu harita masasına çağırdı ve Bobruisk’i gösterdi. Ona ‘‘Senin cephen maksimum güç elde edebilmek için şehre odaklı bir saIdırı düzenleyecek.’’ S∂vaşın erken safhalarında Sovyet kanı döktüren büyük saIdırılara düşkündü. Rokossovsky şu cevabı verdi: ‘‘Hayır, yoldaş. Şurayı ve şurayı geçmek için çatallı bir saIdırı yapacağız.’’
Stalin sakinliğini kaybetmeden, ‘‘Git ve bunu düşün.’’diyerek pencere kenarını işaret etti. Bir süre sonra Stalin onu tekrar yanına çağırdı ve emri tekrarladı. Rokossovsky ‘‘çifte saIdırı, yoldaş Stalin, çifte saIdırı’’ diyerek ısrar etti. Bu iki kez daha tekrarlandı, üçüncü kez olduğunda Stalin elini Rokossovsky’nin omzuna koydu ve şunları dedi: ‘‘Özgüvenin senin sağlam kararın adına konuşuyor.’’
Bobruisk’teki mücadele zorlayıcıydı ve birçok kayıpla sonuçlandı. Fakat 9. Ordu’yu geçtiklerinde Rokossovsky’nin cephesi ortalığı temizledi. Alman askerlerinden kalan küçük bir grup kaçtı ama Almanların çoğu ya teslim oldu ya da katledildi. İhtişamlı 9. Ordu artık yoktu.
O zamandan beri Stalin ‘‘General Rokossovsky’’ hakkında konuşmayı bıraktı. Artık güvenilir ve sevilir bir iş arkadaşı gibi ona ‘‘Konstantin Konstantinovich’’ diye hitap etmeye başladı.
1945’te Sovyetler Birliği’nden üç mareşal Berlin’e cepheleriyle ilerliyordu: Rokossovsky 2. Belarus Cephesi ile, Zhukov 1. Belarus Cephesi ve Konev 1. Ukrayna Cephesi iie birlikteydi. Hepsi Hitler’in olduğu şehri ele geçirmenin ihtişamını ve s∂vaşı bitirmeyi arzuluyordu. Asıl mesela, Stalin’in vereceği emirlerdi. Odaklı bir saIdırı mı yapacaklardı, Reichstag binasına mı ilerleyeceklerdi, biri ön safhadayken diğer ikisi arka safhada mı kalacaktı? Stalin’in emirleri geldi: Zhukov şehri ele geçirecekti, Konev yardım edecekti ve güneybatıya ilerleyip Amerikalılarla buluşacaklardı. Rokossovsky’nin ise geri çekilip, Doğu Prusya’yı ve batıya doğru Baltık kıyısını temizlemesi emredildi. En önemlisi, kendisine arka taraftan çıkması emredilmişti.
Stalin şifreli biriydi. Churchill Rusya hakkında şunları söylemişti, ‘‘Enigma makinesinin içerisinde gizemle sarılı bir bilmece, belki anahtarı vardır.’’ Tribünden el sallayan zeki bir dayının görüntüsüne sahip bir şifreydi. Anahtar uzun zaman önce atılmıştı. Kızıl ordudaki her kadın ve erkek Stalin’in emirleri kâğıtla gelince iliklerine kadar donuyordu. Sonuç itibariyle, çok güçlü strateji uzmanlarını yendi. Bu da karşısına hapishanede yürüyen öIü bir adamın karşısına general üniformasıyla çıkması ve onu inkâr etmesiyle gerçekleşti.
Eren Güneysu