Immanuel Kant (22 Nisan 1724 – 12 Şubat 1804), Prusya kökenli Alman filozofudur. Alman felsefesinin kurucu isimlerinden biri olmuş ve felsefe tarihinin kendisinden sonraki dönemini belirleyici olarak etkilemiştir. Bugün Rusya topraklarında bulunan Königsberg’de doğan Kant’ın epistemoloji, metafizik, etik ve estetik alanlarındaki kapsamlı ve sistematik çalışmaları, onu modern Batı felsefesinin en etkili figürlerinden biri haline getirmiştir. Kant, modern etiğin, modern estetiğin ve rasyonalizm ile deneycilik arasında bir sentez sağlayarak modern felsefenin babası olarak adlandırılmıştır.
Immanuel Kant’ın Hayatı
Immanuel Kant 22 Nisan 1724’te Königsberg’de doğdu. Babası Johann Georg Kant, bir dericilik ustasıydı. Annesi Anna Regina Reuter ise bir terziydi. Kant’ın dokuz kardeşi vardı ancak bunlardan sadece dördü yetişkinliğe ulaştı. Kant’ın ailesi Pietist bir mezhebe bağlıydı ve bu da onun eğitiminde ve kişiliğinde önemli bir rol oynadı. Pietistler, akıl yoluyla Tanrı’yı tanımaya çalışmak yerine kişisel deneyime dayalı bir dindarlık anlayışını savunuyorlardı.
Kant altı yaşındayken Collegium Fridericianum adlı okula başladı. Burada Latince, Yunanca, Almanca, matematik, fizik ve din dersleri aldı. Kant, okulda başarılı bir öğrenciydi ve özellikle matematik ve fizik alanlarında ilgi duyuyordu. 1740 yılında Königsberg Üniversitesi’ne girdi. Burada Martin Knutzen adlı bir filozofun öğrencisi oldu. Knutzen, Kant’a Newton fiziği ve Leibniz-Wolff felsefesi ile tanıştırdı. Kant, Knutzen’in etkisiyle rasyonalizm ve deneycilik arasında bir uzlaşma aramaya başladı.
Kant üniversiteden mezun olduktan sonra bir süre özel öğretmenlik yaptı. Bu dönemde, David Hume’un felsefi yazılarını okudu ve onun şüpheciliği karşısında aklın sınırlarını belirlemeye çalıştı. 1755 yılında üniversiteye dönen Kant, doktorasını vererek doçent oldu. 1770 yılında ise metafizik profesörü unvanını aldı. Kant üniversitede 40 yıl boyunca ders verdi ve saygın bir akademisyen oldu. Öğrencileri arasında Johann Gottlieb Fichte, Johann Gottfried Herder ve Karl Leonhard Reinhold gibi ünlü filozoflar da vardı.
Kant hayatının büyük bölümünü Königsberg’de geçirdi. Çok düzenli ve disiplinli bir yaşam sürdü. Her gün aynı saatte kalkar, yazar, ders verir, yürüyüş yapar ve uyurdu. O kadar düzenliydi ki, onun yürüyüş saatine göre saatlerini ayarlayanlar olduğu söylenir. Kant hiç evlenmedi ve çocuk sahibi olmadı. Arkadaşlarıyla sohbet etmeyi, kitap okumayı ve satranç oynamayı severdi. Ayrıca astronomi, coğrafya, tarih ve politika gibi konulara da ilgi duyardı.
Kant 12 Şubat 1804’te Königsberg’de öldü. Ölümünden kısa bir süre önce “Yeter ki akıl kendine güvensin” sözünü söylediği rivayet edilir. Kant’ın mezarı Königsberg Katedrali’nin önünde bulunmaktadır. Mezar taşında “Yıldızlı gökyüzünün üstünde ve vicdanın içindeki ahlak kanununun altında” yazmaktadır.
Immanuel Kant’ın Felsefi Düşüncesi
Immanuel Kant’ın felsefi düşüncesi çok geniş ve derin bir kapsama sahiptir. Kant’ın felsefesinin temel amacı, aklın sınırlarını belirlemek ve aklın doğru kullanımını göstermektir. Kant bu amaçla epistemoloji, metafizik, etik, estetik, siyaset felsefesi ve din felsefesi gibi alanlarda önemli katkılarda bulunmuştur.
Epistemoloji: Saf Aklın Eleştirisi
Kant’ın epistemoloji alanındaki en önemli eseri Saf Aklın Eleştirisi’dir (1781/1787). Bu eserde Kant, bilginin kaynağını, doğasını ve sınırlarını araştırır.
Kant’a göre bilgi iki temel unsurdan oluşur: sezgi (intuition) ve anlayış (understanding). Sezgi, duyu organlarımız aracılığıyla nesnelerden aldığımız izlenimlerdir. Anlayış ise bu izlenimleri kavramlarla işleyerek yargılara dönüştürme yeteneğimizdir.
Kant’a göre bilgi iki temel unsurdan oluşur: sezgi ve anlayış. Sezgi, duyu organlarımız aracılığıyla nesnelerden aldığımız izlenimlerdir. Anlayış ise bu izlenimleri kavramlarla işleyerek yargılara dönüştürme yeteneğimizdir.
Kant, sezgi ve anlayış arasındaki ilişkiyi incelemek için iki farklı yaklaşımı karşılaştırır: rasyonalizm ve deneycilik.
Rasyonalizm, bilginin temel kaynağının akıl olduğunu savunan bir felsefi akımdır. Rasyonalistlere göre, duyularımız bize yanıltıcı ve eksik bilgiler verir. Ancak akıl, doğuştan gelen kavramlar ve ilkeler sayesinde evrensel ve kesin bilgilere ulaşabilir. Rasyonalizmin en önemli temsilcileri arasında Descartes, Leibniz ve Spinoza sayılabilir.
Deneycilik ise bilginin temel kaynağının duyu deneyimi olduğunu savunan bir felsefi akımdır. Deneyciliklere göre, akıl tek başına hiçbir şey bilmez. Ancak duyularımız aracılığıyla nesnelerden gelen izlenimleri biriktirir ve bunları birleştirerek bilgi oluşturur. Deneycilikin en önemli temsilcileri arasında Locke, Berkeley ve Hume sayılabilir.
Kant, rasyonalizm ve deneycilik arasında bir uzlaşma sağlamaya çalışır. Kant’a göre, her iki yaklaşım da doğru noktalar içerir ancak aşırıya kaçarlar. Kant, bilginin hem akıldan hem de duyulardan geldiğini kabul eder. Ancak Kant, akıl ve duyuların pasif bir şekilde bilgi almadığını, aksine bilgiyi aktif bir şekilde oluşturduğunu iddia eder.
Kant’a göre, sezgilerimiz iki türlüdür: duyusal (sensory) ve zihinsel (intellectual). Duyusal sezgiler, duyu organlarımız aracılığıyla nesnelerden aldığımız izlenimlerdir. Zihinsel sezgiler ise aklın kendi kendine ürettiği izlenimlerdir. Kant, insanların zihinsel sezgilere sahip olmadığını, sadece duyusal sezgilere sahip olduğunu söyler.
Kant’a göre, anlayışımız da iki türlüdür: Analitik (analytic) ve sentetik (synthetic). Analitik anlayış, kavramların içinde zaten var olan yargıları çıkaran anlayıştır. Örneğin “Bütün bekârlar evlisizdir” yargısı analitiktir çünkü bekâr kavramının içinde evlisiz olma özelliği zaten vardır. Sentetik anlayış ise kavramların içinde olmayan yargıları ekleyen anlayıştır. Örneğin “Bütün kuğular beyazdır” yargısı sentetiktir çünkü kuğu kavramının içinde beyaz olma özelliği yoktur.
Kant, analitik anlayışın doğru olduğunu kabul eder ancak bilimsel ilerlemenin ancak sentetik anlayışla mümkün olduğunu söyler.
Kant’a göre, sentetik anlayış da iki türlüdür: a posteriori (sonradan) ve a priori (önceden). A posteriori sentetik anlayış, deneyime dayalı olarak oluşturulan yargılardır. Örneğin “Bugün hava sıcaktır” yargısı a posteriori sentetiktir çünkü deneyimden sonra söylenebilir. A priori sentetik anlayış ise deneyimden bağımsız olarak oluşturulan yargılardır. Örneğin “7+5=12” yargısı a priori sentetiktir çünkü deneyime gerek kalmadan söylenebilir.
Kant, a priori sentetik anlayışın bilginin temelini oluşturduğunu savunur. Kant’a göre, a priori sentetik anlayış, hem evrensel hem de kesin yargılar üretir. Kant, matematik, fizik ve metafizik gibi bilimlerin a priori sentetik anlayışa dayandığını iddia eder. Kant, a priori sentetik anlayışın nasıl mümkün olduğunu açıklamak için aklın yapısını analiz eder.
Kant’a göre, aklın yapısı iki temel bölümden oluşur: duyusal alan (sensibility) ve akıl alanı (reason). Duyusal alan, duyu organlarımız aracılığıyla nesnelerden aldığımız izlenimleri düzenleyen bölümdür. Akıl alanı ise bu izlenimleri kavramlarla işleyerek yargılara dönüştüren bölümdür.
Kant, duyusal alanın iki temel biçimi olduğunu söyler: zaman (time) ve mekan (space). Zaman ve mekan, duyu organlarımız aracılığıyla nesnelerden aldığımız izlenimleri düzenlememizi sağlayan a priori formlardır. Yani zaman ve mekan, nesnelerin kendilerinde değil, bizim onları algıladığımız şekildedir. Örneğin bir elmayı gördüğümüzde, onu mekanda bir şekil olarak ve zamanda bir süreç olarak algılarız. Ancak bu algılamalar elmanın kendisine değil, bizim onu algıladığımız biçime aittir.
Kant, akıl alanının da iki temel biçimi olduğunu söyler: kategoriler ve ilkeler. Kategoriler, duyusal alandan gelen izlenimleri kavramlarla işleyerek yargılara dönüştüren a priori formlardır. İlkeler ise bu yargıları bir araya getirerek bilimsel kurallara dönüştüren a priori formlardır.
Kant, kategorilerin 12 tanesini belirler. Bunlar şunlardır: birlik (unity), çokluk (plurality), tümellik (totality), gerçeklik (reality), yoksunluk (negation), sınırlılık (limitation), madde (substance), neden (cause), etki (effect), olasılık (possibility), gerçeklik (actuality) ve zorunluluk (necessity). Kant, bu kategorilerin, duyusal alandan gelen izlenimleri mantıksal olarak düzenlediğini ve anlamlı hale getirdiğini söyler.
Kant, ilkelerin de 4 tanesini belirler. Bunlar şunlardır: nicelik ilkesi (principle of quantity), nitelik ilkesi (principle of quality), ilişki ilkesi (principle of relation) ve modalite ilkesi (principle of modality). Kant, bu ilkelerin, kategorilerle oluşturulan yargıları bir araya getirerek bilimsel kurallara dönüştürdüğünü söyler.
Kant, duyusal alanın biçimleri olan zaman ve mekan ile akıl alanının biçimleri olan kategoriler ve ilkeler arasında bir uyum olduğunu iddia eder. Kant’a göre, bu uyum sayesinde a priori sentetik anlayış mümkün olur. Kant, bu uyumu sağlayan aklın yapısına aşkın idealizm adını verir. Aşkın idealizm, nesnelerin kendilerini değil, bizim onları algıladığımız biçimi bildiğimizi savunan bir felsefi doktrindir.
Kant, aşkın idealizmin bilginin sınırlarını da belirlediğini söyler. Kant’a göre, biz sadece duyusal alandan gelen izlenimleri akıl alanının biçimleriyle işleyerek bilgi oluşturabiliriz. Ancak bu bilgi, nesnelerin kendilerine değil, bizim onları algıladığımız biçime aittir. Kant, nesnelerin kendilerine şey olarak adını verir. Şeyler hakkında hiçbir şey bilemeyiz çünkü onlar duyusal alandan bağımsızdır. Kant, şeyler hakkında bilgi sahibi olmaya çalışmanın boş bir çaba olduğunu söyler.
Kant’a göre, şeyler hakkında bilgi sahibi olmaya çalışan felsefe alanı metafiziktir. Metafizik, Tanrı, ruh, özgürlük gibi duyusal alandan bağımsız olan konuları inceleyen felsefe dalıdır. Kant, metafizikte yapılan çoğu tartışmanın anlamsız olduğunu savunur. Çünkü metafizikte kullanılan kavramlar ve ilkeler duyusal alana uygulanabilir ancak şeylere uygulanamaz. Kant, metafizikte yapılan çoğu tartışmanın antinomi adını verdiği çözümsüz çelişkilere yol açtığını söyler.
Kant, metafiziği tamamen reddetmez ancak ona yeni bir temel kazandırmaya çalışır. Kant’a göre, metafiziği bilimsel bir disiplin haline getirmek için saf aklın eleştirisi yapmak gerekir. Saf aklın eleştirisi, aklın yapısını, işleyişini ve sınırlarını inceleyen bir felsefe yöntemidir. Kant, saf aklın eleştirisi sayesinde metafiziğin duyusal alandan bağımsız olan konuları nasıl ele alabileceğini gösterir.
Kant, saf aklın eleştirisi sonucunda metafiziğin iki temel bölümü olduğunu söyler: teorik akıl (theoretical reason) ve pratik akıl (practical reason). Teorik akıl, duyusal alandan gelen izlenimleri akıl alanının biçimleriyle işleyerek bilgi oluşturan akıldır. Pratik akıl ise duyusal alandan bağımsız olarak ahlak, siyaset ve din gibi konularda yargılar oluşturan akıldır.
Kant, teorik aklın şeyler hakkında bilgi sahibi olamayacağını ancak pratik aklın şeyler hakkında yargılar oluşturabileceğini savunur. Kant’a göre, pratik aklın yargıları bilimsel değil ancak rasyonel ve ahlaki olabilir. Kant, pratik aklın yargılarını açıklamak için etik, siyaset felsefesi ve din felsefesi gibi alanlarda yeni eserler yazmıştır.
Bu eserler şunlardır: Pratik Aklın Eleştirisi (1788), Ahlak Metafiziğinin Temellendirilmesi (1785), Ebedi Barışa Doğru (1795) ve Dinin Akıl İçindeki Yeri (1793).
Etik: Pratik Aklın Eleştirisi
Kant’ın etik alanındaki en önemli eseri Pratik Aklın Eleştirisi’dir. Bu eserde Kant, ahlak felsefesinin temellerini atar. Kant’a göre, ahlak felsefesi, insanların nasıl davranması gerektiğini belirleyen kuralları araştıran felsefe dalıdır.
Kant, ahlak felsefesinin temel sorusunun şu olduğunu söyler: “İnsan ne yapmalıdır?” Kant’a göre, bu sorunun cevabı, insanın iradesinin doğasında gizlidir. İrade, insanın eylemlerini belirleyen yeteneğidir.
Kant, iradenin iki türlü olduğunu söyler: arzu iradesi (desire will) ve akıl iradesi (reason will). Arzu iradesi, insanın duygularına, isteklerine ve eğilimlerine göre eylemlerini belirleyen iradedir. Akıl iradesi ise insanın aklına, mantığına ve ilkelerine göre eylemlerini belirleyen iradedir.
Kant, arzu iradesinin ahlaki olmadığını savunur. Çünkü arzu iradesi, insanı dışsal faktörlere bağımlı kılar. Arzu iradesi ile hareket eden insan, kendi mutluluğunu veya başkalarının mutluluğunu amaçlar. Ancak bu amaçlar değişken ve görecelidir. Kant’a göre, ahlaki olan irade akıl iradesidir. Çünkü akıl iradesi, insanı özgür kılar. Akıl iradesi ile hareket eden insan, kendi mutluluğunu veya başkalarının mutluluğunu değil, sadece doğru olanı amaçlar. Doğru olan ise sabit ve evrenseldir.
Kant’a göre, akıl iradesinin doğru olanı belirlemesi için bir ölçüte ihtiyacı vardır. Bu ölçüt Kant’a göre ahlak yasasıdır (moral law). Ahlak yasası, insanın eylemlerini değerlendiren evrensel ve kesin bir kuraldır. Kant’a göre, ahlak yasası sadece akıl tarafından bilinebilir ve uygulanabilir.
Kant’a göre, ahlak yasası sadece akıl tarafından bilinebilir ve uygulanabilir. Kant, ahlak yasasının nasıl görüneceğini belirlemek için bir formül sunar. Bu formüle ahlak kuralı (moral rule) adını verir. Ahlak kuralı, insanın eylemlerini değerlendiren evrensel ve kesin bir kuraldır. Kant, ahlak kuralının dört farklı şekilde ifade edilebileceğini söyler. Bunlar şunlardır:
- Evrensellik Formülü (Formula of Universalizability): Eyleminin maksadını evrensel bir yasa haline getirebileceğini düşün.
- Doğa Yasası Formülü (Formula of the Law of Nature): Eyleminin maksadını doğanın bir yasası haline getirebileceğini düşün.
- Amaç Formülü (Formula of the End): İnsanı hiçbir zaman sadece bir araç olarak değil, her zaman bir amaç olarak kullan.
- Özerklik Formülü (Formula of Autonomy): Eyleminin maksadını evrensel bir iradenin bir parçası olarak kabul et.
Kant, bu dört formülün aslında aynı anlama geldiğini ve ahlak kuralının tek bir özü olduğunu söyler.
Kant’a göre, ahlak kuralının özü şudur: Kendi iradeni evrensel bir iradenin bir parçası olarak gör. Kant, bu özü pratik akılın temel ilkesi olarak tanımlar. Pratik akılın temel ilkesi, insanın eylemlerini belirleyen evrensel ve kesin bir ilkedir.
Kant, pratik akılın temel ilkesinin uygulanması sonucunda ortaya çıkan eylemlere görev (duty) adını verir. Görev, insanın yapması gereken eylemdir.
Kant’a göre, görevli eylemler iki türlüdür: hipotetik görevler (hypothetical duties) ve kategorik görevler (categorical duties). Hipotetik görevler, belirli bir amaç için yapılması gereken eylemlerdir. Örneğin “Sağlıklı olmak istiyorsan spor yap” yargısı hipotetik bir görevdir. Kategorik görevler ise herhangi bir amaç için değil, sadece doğru olduğu için yapılması gereken eylemlerdir. Örneğin “Yalan söyleme” yargısı kategorik bir görevdir.
Kant, kategorik görevlerin ahlaki olan eylemler olduğunu savunur. Çünkü kategorik görevler, sadece pratik akılın temel ilkesine dayanır. Kant’a göre, kategorik görevleri yerine getiren insan ahlaki olan insandır. Ahlaki olan insan, kendi iradesini evrensel bir iradenin bir parçası olarak görerek özgür ve rasyonel davranandır.
Kant, kategorik görevleri yerine getirmenin insanlara mutluluk getireceğini söylemez. Ancak Kant, kategorik görevleri yerine getirmenin insanlara saygınlık kazandıracağını söyler. Kant’a göre, saygınlık (dignity), insanın kendisine ve başkalarına duyduğu değerdir. Saygınlık, insanın özgür ve rasyonel olmasından kaynaklanır. Kant’a göre, saygınlık fiyat biçilemez bir değerdir.
Kant’a göre, ahlak felsefesinin son amacı şudur: İnsanların hem özgür hem de rasyonel olarak davranabilecekleri bir toplum oluşturmak. Kant, bu toplumu ahlak devleti (moral state) olarak adlandırır. Ahlak devleti, insanların kendi iradelerini evrensel bir iradenin bir parçası olarak gördükleri ve kategorik görevleri yerine getirdikleri bir toplumdur. Kant, ahlak devletinin nasıl kurulabileceğini siyaset felsefesi alanında açıklar.
Siyaset Felsefesi: Ebedi Barışa Doğru
Kant’ın siyaset felsefesi alanındaki en önemli eseri Ebedi Barışa Doğru’dur (1795). Bu eserde Kant, insanların hem özgür hem de rasyonel olarak davranabilecekleri bir toplumun nasıl kurulabileceğini araştırır. Kant’a göre, bu toplumun kurulması için üç temel koşul vardır: hukuk devleti, uluslararası hukuk ve dünya vatandaşlığı.
Hukuk devleti, insanların kendi iradelerini evrensel bir iradenin bir parçası olarak gördükleri ve kategorik görevleri yerine getirdikleri bir devlettir.
Kant’a göre, hukuk devletinin temel özelliği şudur: İnsanlar yasalara değil, yasalar insanlara uyar. Yani yasalar, insanların özgürlüklerini koruyan ve geliştiren kurallardır. Kant, hukuk devletinin nasıl kurulabileceğini belirlemek için üç temel ilke sunar. Bunlar şunlardır:
- Özgürlük İlkesi (Principle of Freedom): Herkesin kendi iradesine uygun olarak davranma hakkı vardır.
- Eşitlik İlkesi (Principle of Equality): Herkesin yasalar karşısında eşit haklara sahip olması gerekir.
- Bağımsızlık İlkesi (Principle of Independence): Herkesin başkalarının iradesine bağımlı olmadan yaşama hakkı vardır.
Kant, bu ilkelerin uygulanması sonucunda ortaya çıkan devlet biçimine cumhuriyet (republic) adını verir. Cumhuriyet, insanların kendi iradelerini evrensel bir iradenin bir parçası olarak gördükleri ve kategorik görevleri yerine getirdikleri bir devlettir. Kant, cumhuriyetin savaşa karşı barışçıl bir tutum sergileyeceğini savunur. Çünkü cumhuriyet, insanların özgürlüklerini koruyan ve geliştiren bir devlettir.
Uluslararası hukuk, farklı devletlerin birbirleriyle ilişkilerini düzenleyen kurallardır. Kant’a göre, uluslararası hukukun temel amacı şudur: Devletler arasında ebedi barışı sağlamak. Kant’a göre, ebedi barış, devletler arasında sürekli ve kesin bir anlaşma sağlanmasıdır. Kant, ebedi barışın nasıl sağlanabileceğini belirlemek için üç temel ilke sunar. Bunlar şunlardır:
- Cumhuriyetçilik İlkesi (Principle of Republicanism): Tüm devletlerin cumhuriyet olması gerekir.
- Federasyon İlkesi (Principle of Federation): Tüm devletlerin bir federasyon içinde birleşmesi gerekir.
- Evrensellik İlkesi (Principle of Universality): Tüm devletlerin evrensel yasalara uyması gerekir.
Kant, bu ilkelerin uygulanması sonucunda ortaya çıkan uluslararası düzen biçimine dünya federasyonu (world federation) adını verir. Dünya federasyonu, farklı devletlerin birbirleriyle barış içinde yaşadıkları ve işbirliği yaptıkları bir uluslararası düzendir. Kant, dünya federasyonunun savaşı önleyeceğini ve insan haklarını koruyacağını savunur. Çünkü dünya federasyonu, devletlerin özgürlüklerini koruyan ve geliştiren bir uluslararası düzendir.
Dünya vatandaşlığı, farklı ülkelerden gelen insanların birbirleriyle ilişkilerini düzenleyen kurallardır. Kant’a göre, dünya vatandaşlığının temel amacı şudur: İnsanların hem özgür hem de rasyonel olarak davranabilecekleri bir toplum oluşturmak. Kant, dünya vatandaşlığının nasıl oluşturulabileceğini belirlemek için üç temel ilke sunar. Bunlar şunlardır:
- Misafirperverlik İlkesi (Principle of Hospitality): Herkesin başka bir ülkeye girmek ve orada barınmak hakkı vardır.
- İnsan Hakları İlkesi (Principle of Human Rights): Herkesin temel insan haklarına sahip olması gerekir.
- Kültürel Çeşitlilik İlkesi (Principle of Cultural Diversity): Herkesin kendi kültürünü korumak ve geliştirmek hakkı vardır.
Kant, bu ilkelerin uygulanması sonucunda ortaya çıkan toplum biçimine kozmopolit toplum (cosmopolitan society) adını verir. Kozmopolit toplum, farklı ülkelerden gelen insanların birbirleriyle barış içinde yaşadıkları ve işbirliği yaptıkları bir toplumdur. Kant, kozmopolit toplumun insanlığın son hedefi olduğunu savunur. Çünkü kozmopolit toplum, insanların hem özgür hem de rasyonel olarak davrandıkları bir toplumdur.
Din Felsefesi: Dinin Akıl İçindeki Yeri
Kant’ın din felsefesi alanındaki en önemli eseri Dinin Akıl İçindeki Yeri’dir (1793). Bu eserde Kant, dinin insan hayatındaki rolünü araştırır. Kant’a göre, din felsefesi, insanın Tanrı’ya, ruha ve ölümden sonraki hayata ilişkin inançlarını inceleyen felsefe dalıdır.
Kant, din felsefesinin temel sorusunun şu olduğunu söyler: “İnsan Tanrı’ya inanmalı mıdır?” Kant’a göre, bu sorunun cevabı, insanın iradesinin doğasında gizlidir. İrade, insanın eylemlerini belirleyen yeteneğidir.
Kant’a göre, irade iki türlüdür: arzu iradesi ve akıl iradesi. Arzu iradesi, insanın duygularına, isteklerine ve eğilimlerine göre eylemlerini belirleyen iradedir. Akıl iradesi ise insanın aklına, mantığına ve ilkelerine göre eylemlerini belirleyen iradedir.
Kant, arzu iradesinin ahlaki olmadığını savunur. Çünkü arzu iradesi, insanı dışsal faktörlere bağımlı kılar. Arzu iradesi ile hareket eden insan, kendi mutluluğunu veya başkalarının mutluluğunu amaçlar. Ancak bu amaçlar değişken ve görecelidir. Kant’a göre, ahlaki olan irade akıl iradesidir. Çünkü akıl iradesi, insanı özgür kılar. Akıl iradesi ile hareket eden insan, kendi mutluluğunu veya başkalarının mutluluğunu değil, sadece doğru olanı amaçlar. Doğru olan ise sabit ve evrenseldir.
Kant’a göre, akıl iradesinin doğru olanı belirlemesi için bir ölçüte ihtiyacı vardır. Bu ölçüt Kant’a göre ahlak yasasıdır. Ahlak yasası, insanın eylemlerini değerlendiren evrensel ve kesin bir kuraldır. Kant’a göre, ahlak yasası sadece akıl tarafından bilinebilir ve uygulanabilir.
Kant’a göre, akıl iradesinin doğru olanı yapması için bir güce ihtiyacı vardır. Bu güç Kant’a göre Tanrı’dır. Tanrı, insanın akıl iradesini destekleyen ve ödüllendiren evrensel bir güçtür. Kant’a göre, Tanrı’ya inanmak, insanın ahlaki olmasını sağlayan bir gerekliliktir.
Kant, Tanrı’ya inanmanın bilimsel bir temele dayanmadığını kabul eder. Ancak Kant, Tanrı’ya inanmanın rasyonel bir temele dayandığını savunur. Kant’a göre, Tanrı’ya inanmak, insanın pratik aklının bir sonucudur. Pratik akıl, insanın ahlak, siyaset ve din gibi konularda yargılar oluşturan akıldır.
Kant, pratik aklın Tanrı’ya inanmasının nedenini şöyle açıklar: Pratik akıl, insanın eylemlerini ahlak yasasına göre belirler. Ahlak yasası, insanın eylemlerini değerlendiren evrensel ve kesin bir kuraldır. Pratik akıl, ahlak yasasına uygun eylemlerin hem doğru hem de mutlu edici olduğunu varsayar. Ancak pratik akıl, bu varsayımın gerçekleşmesi için bazı koşulların sağlanması gerektiğini fark eder.
Bu koşullar şunlardır:
- İnsanın özgür olması: İnsanın eylemlerinin kendi iradesine bağlı olması gerekir.
- İnsanın ölümsüz olması: İnsanın eylemlerinin sonuçlarını görebilmesi gerekir.
- İnsanın adaletli olması: İnsanın eylemlerinin hak ettiği şekilde karşılık bulması gerekir.
Kant’a göre, pratik akıl, bu koşulların gerçekleşmesi için Tanrı’ya inanmak zorundadır. Çünkü pratik akıl, bu koşulların duyusal alanda gerçekleşmediğini görür. Pratik akıl, bu koşulların ancak duyusal alandan bağımsız olan bir güç tarafından sağlanabileceğini düşünür. Pratik akıl, bu gücü Tanrı olarak adlandırır.
Kant’a göre, pratik aklın Tanrı’ya inanması bilimsel değil ancak rasyonel ve ahlaki olabilir. Kant’a göre, pratik aklın Tanrı’ya inanması rasyoneldir çünkü insanın eylemlerinin anlamlı olmasını sağlar. Kant’a göre, pratik aklın Tanrı’ya inanması ahlakidir çünkü insanın eylemlerinin doğru olmasını sağlar.
Kant, pratik aklın Tanrı’ya inanmasının nasıl görüneceğini belirlemek için bir formül sunar. Bu formüle din kuralı (religious rule) adını verir. Din kuralı, insanın eylemlerini değerlendiren evrensel ve kesin bir kuraldır.
Kant, din kuralının şöyle ifade edilebileceğini söyler:
- Din Kuralı (Religious Rule): Eyleminin maksadını Tanrı’nın iradesi haline getirebileceğini düşün.
Kant’a göre, din kuralı ile hareket eden insan dindar olan insandır. Dindar olan insan, kendi iradesini Tanrı’nın iradesi ile uyumlu hale getiren insandır.
Kant, din kuralının uygulanması sonucunda ortaya çıkan din biçimine doğal din (natural religion) adını verir. Doğal din, insanın sadece akıl yoluyla ulaştığı bir dindir.
Kant, doğal dinin temel inançlarının şunlar olduğunu söyler:
- Tanrı’nın varlığı: Tanrı, insanın akıl iradesini destekleyen ve ödüllendiren evrensel bir güçtür.
- Ruhun ölümsüzlüğü: Ruh, insanın eylemlerinin sonuçlarını görebilen duyusal alandan bağımsız bir varlıktır.
- Ölümden sonraki hayat: Ölümden sonraki hayat, insanın eylemlerinin hak ettiği şekilde karşılık bulduğu duyusal alandan bağımsız bir yaşamdır.
Kant, doğal dinin tüm insanlar için geçerli olduğunu savunur. Kant, doğal dinin dışında ortaya çıkan din biçimlerine vahiy dinleri (revealed religions) adını verir. Vahiy dinleri, insanın sadece akıl yoluyla değil, aynı zamanda peygamberler, kitaplar ve mucizeler gibi vahiy yoluyla ulaştığı dinlerdir.
Kant, vahiy dinlerinin temel inançlarının şunlar olduğunu söyler:
- Tanrı’nın vahyi: Tanrı, insanlara peygamberler, kitaplar ve mucizeler aracılığıyla mesajlar gönderir.
- Tanrı’nın sevgisi: Tanrı, insanları sevdiği için onlara vahiy gönderir ve onları kurtarır.
- Tanrı’nın emri: Tanrı, insanlara vahiy yoluyla nasıl davranmaları gerektiğini emreder.
Kant, vahiy dinlerinin doğal dine göre üstün olmadığını savunur. Kant’a göre, vahiy dinleri, insanların akıl iradelerini kullanmalarını engeller. Kant’a göre, vahiy dinleri, insanların özgür ve rasyonel olmalarını değil, bağımlı ve itaatkar olmalarını ister. Kant’a göre, vahiy dinleri, insanların eylemlerini değerlendirmek için ahlak yasasını değil, dini yasayı kullanır. Dini yasa, insanın eylemlerini değerlendiren göreceli ve değişken bir kuraldır.
Kant, vahiy dinlerini tamamen reddetmez ancak onları doğal dine uyumlu hale getirmeye çalışır. Kant’a göre, vahiy dinleri, sadece akıl iradesini destekleyen ve ödüllendiren birer araç olarak kullanılabilir. Kant’a göre, vahiy dinleri, sadece ahlak yasasına uygun olan inançları ve eylemleri kabul etmelidir.
Kant’a göre, vahiy dinleri arasında en uyumlu olanı Hristiyanlıktır. Kant’a göre, Hristiyanlık, ahlak yasasının somutlaşmış hali olan İsa Mesih’i tanır. İsa Mesih, insanın akıl iradesini tam olarak kullanan ve kategorik görevleri yerine getiren insandır. Kant’a göre, Hristiyanlık, insanların İsa Mesih’i taklit etmelerini ister. Kant’a göre, Hristiyanlık, insanların hem özgür hem de rasyonel olarak davranabilecekleri bir toplum oluşturmayı amaçlar.
Sonuç
Immanuel Kant (22 Nisan 1724 – 12 Şubat 1804), 18. yüzyılın önemli bir Alman filozofu ve Aydınlanma Çağı’nın merkezi isimlerinden biridir. Kant’ın epistemoloji, metafizik, etik ve estetik alanlarındaki kapsamlı ve sistematik çalışmaları, onu modern Batı felsefesinin en etkili figürlerinden biri haline getirmiştir.
Yorumlar 1